12 Kasım 2013 Salı

Virginia'dan Çeşitlemeler 1: Alexandria



Ben şimdi burda çok yeniyim ya, haftaiçi idare ediyoruz da, haftasonu kimsenin aklına gelmiyorum. Bu haftasonu yakınlarda bir vadi varmış, sonbahar çok güzel oluyormuş oraya gidelim demiştik ama sonradan okuldaki çocuklar çarşamba sınavları olduğu için çalışmaya karar verdiler. Sonuç olarak ben kaldım mı mal gibi tek başıma? Ne yapsam ne yapsam diye düşündüm ve baktım ki evimin yanından geçen otobüs Alexandria'ya kadar gidiyor. Gerçi 1 saat sürüyor ama  olsun. Gideyim bari dedim. Bindim gittim. Alexandria Potomac River kenarında bir şehir. Şimdi şehir dediğim zaman kafanız karışmasın, öyle çok büyük bir yer değil. Ama buralarda anladığım kadarıyla hiçbir yer çok büyük değil. Gene de bizim Falls Church'ten daha büyük. Falls Church mesela şehir diye geçiyor ama yemin ederim Türkiye'de burdan daha gelişmiş köyler var. İşte bunlar hep banliyö. Her neyse, bindim otobüse. Son durağa kadar gideceğim nasılsa sıkıntı yok. Gidince karar verdim, eğer bir daha böyle bir plan yaparsam daha erken yola çıkmalıyım. Saatler geri alındı, hava çabuk kararıyor. Fotoğraf çekilecek saatler hızlıca tükeniyor. Ben fotoğraf çekmeye çekmeye unutmuşum bu işleri tabii.

Dediğim gibi Alexandria, Potomac River kenarına konumlamış bir şehir. Old Town diyorlar. Yani toplasan 500 senelik geçmişi var ama işte zavallı Amerikalılar ne yapsınlar? Tarihleri yok ki adamların. Var olan tarihi de sağolsunlar katlettikleri için (Bkn: Kızılderililer), tutunacak pek birşeyleri yok. (Yalnız iki haftada nasıl alışamadıysam, nasıl sevmediysem, herşeye bir kulp takma, herşeye bir burun kıvırma. Beğenmiyorsan gelmeyeydin derler adama ama o iş öyle değil. Gelmeden nasıl bileceğim beğenmediğimi değil mi ama?) Şaka bir yana, gerçekten de abartılacak bir tarihi olma durumu yok ama Alexandria güzel bir şehir. Virginia'nın en yüksek gelire sahip 7. şehri imiş.  Zaten DC'nin tam karşısında. DC'nin en çok kazanan insanlarının buralarda oturdukları çok belli. Şehir merkezinde çok güzel brownstonehttp://en.wikipedia.org/wiki/Brownstone evler vardı. Bunlar bitişik nizam, yüksek tavanlı, kocaman pencereli evler. Sanki her an birisinden bir sanatçı fırlayacakmış, bir taraftan bir caz duyacakmışsınız falan gibi geliyor insana. Ben nasıl bizim Galata'daki, Kadıköy'deki cumbalı evlerimize bayılıyorsam, bunlara da bayılıyorum itiraf etmek gerekirse. Şehrin bir kaç sokak dışında ise, bahçe içinde kocaman evler vardı. Benim hocamda Alexandria'da oturuyormuş. Bizi eşinin öğlen yemeğinde ağırlamak istediğini söyledi. Olur dedik ama sesi çıkmadı bir daha. Çağırsa da şu evlerin içini de görsek. Bakalım nasıl bir yerde oturuyor.

 Şu yukardaki ev aynı masal evi gibi değil mi?



Alexandria'nın ana caddesi King Street. 14-15 blok boyunca uzanan, sağlı sollu dükkanların olduğu bir alışveriş caddesi burası. 14-15 blok dediysem gözünüzde büyütmeyin, şimdi google mapsten baktım. 1 mil diyor. 1.6 km yani çok uzun değil. Caddenin sonu ise Potomac River'a uzanıyor. King Street boyunca ayrıca insanları nehir kenarına indiren bir otobüs var. İnanması güç ama bedava. Ben hem inerken, hem de çıkarken yürüdüm. Ama sırf eğlencesine bile binilebilir. Gerçi çok yaşlı veya hasta değilseniz tavsiye etmem. Yolda çok fazla trafik ışığı var. 14 tane en azından. Keyifli keyifli yürümek o ışıklarda durmaktan daha iyidir heralde. 




King Street olursa, Prince Street'te olur tabii. Bir de Duke Street vardı, ondan yürümedim ama. 


Bu Şehir Belediye Binası. Esasında Belediye mi emin değilim. City Hall diyor. Belediye gibi bir şey olduğunu düşünüyorum en azından.






İşte o otobüs. Bizim nostaljik tramvay gibi. Ama otobüs tabii, tramvay falan değil.   

King Street'ten yukarıya doğru bakış. Gördüğünüz gibi etrafta çok fazla insanda yok. 

Ben şimdi tarihi bir yere gidiyorum diye heyecanladım ama, bu King Street'te pek bir numara yok. Sağlı sollu çok fazla kafe var. Birinden kahve aldım, itiraf etmek lazım kahvesi çok güzeldi. Ama mesela bu tür bir caddede kitapçılar, ne bileyim antikacılar, el sanatları, sanat atölyeleri falan bekliyordum.Yanlış hatırlamıyorsam sadece bir tane kitapçı gördüm. İki tane çerçeveci vardı, İki tane kağıt dükkanı. Kağıt dükkanı bir sürü hediyelik kağıt satıyor. Güzeldi esasında. Yılbaşı zamanı falan oralardan alıcanak kağıtlarla çok güzel hediye paketleri yapılabilir.Hatta böyle güzel mühürler falan vardı, bir sonraki ziyaretimde onlardan alabilirim belki.  Cadde genel olarak bunlardan ibaretti. Hani bizde olsa, Avrupa'da olsa her taraftan orjinal birşeyler çıkar. Burası öyle değil.  Neyseki sokak müzisyenleri vardı da, birkaç güzel melodi duyabildim. 

Nehirde teknelerle gezilebiliyormuş ama sanırım ben geç gittiğimden tur yoktu. Bir dahaki gidişimde bunu da yapacağım. 

Bu binayı uzaktan görünce çok heyecanlandım Dedim ki güzel bir fener falan var galiba. Sonuç oalrak restaurant çıktı. 



 Nehrin karşı tarafı DC. Başka bir eyalet yani. 


Burada insanlar hep spor yapıyorlar. Hem zamanları var, hem de olanakları. Bizde çoğu insanın çıkıp açık havada koşabileceği bir park bile yok. Koşan insan çok fazla. Sanırım ben de yakında bunlara katılacağım. Ama ucuzdur Amerika'da, ordan alırım diye spor ayakakbılarımı getirmemiştim. 150 dolar civarındaki fiyatları ile Nike beni üzdü. İndirim mi bekleyeceğim ne yapacağım bilemedim. Gerçi Black Friday geliyor ama. Dur bakalım, göreceğiz. 

Alexandria'nın Noel zamanı çok güzel olabileceğini düşünüyorum, Noel'e doğru gene giderim. Bilbo Baggins diye bir restaurant gördüm. Tek başıma girmek istemedim. Bir de az pahalıydı. Şimdi burda henüz ilk ayım ya, bütçemi görmek istiyorum. O yüzden de çok açılmak istemedim. Ama restaurant çok güzeldi. Kendi yapımları olan şaraplar, biralar falan varmış hatta. Bir dahaki sefere,ya da en geç Uğur geldiğinde, Bilbo'ya da kesinlikle uğrayacağım. 

Bir de bugün okuldaki çocuklar Alexandria'ya gittim deyince şaşırdılar. Etrafı keşfetmeyi seviyorsun dediler. Evet dedim dışımdan. İçimden de ben şaşırdım. Bazı insanları anlamakta güçlük çekiyorum. Geçen hafta sırf ben yeniyim diye beni DC'ye götürdüler. Ki ben zaten iki kere gitmiştim. DC'de etrafı gezelim dediler. Olur dedim. Lincoln Anıtı'na gittik. Bir tanesi arkadaşım, ben buraya ilk defa geliyorum dedi. Bir senedir Amerika'dasın ama ilk defa mı geliyorsun dedim. Evet dedi. Şaşırdım. Hani Anıtta bir numara olduğundan değil ama bir cumartesi, erken saatte yola çıakrak önemli anıtların hepsini görebilirsin. Önceki günkü yazımda byerlerini göstermiştim size. İnsan nasıl merak etmez? Nasıl yaşadığım çevrede neler var acaba demez? Hayır hayır asla bu mantığı anlayamayacağım ben. 

Bilgisayarımda PS yok. Artık bütün fotolar işlenmemiş haliyle önünüzde. O yüzden raw çekmeyi de bıraktım. Gerçi raw çekmenin bir anlamı var mı diye uzun süredir düşünüyordum zaten. Hepsini jpeg yapıyorum, sonra da nefleri görmüyorum bile. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bu haftasonuda kimse bir plan yapmazsa Georgetown'a gitmeyi düşünüyorum. Çok güzel diyorlar. Ne dersiniz?






























Hiç yorum yok: