31 Aralık 2013 Salı

Yeni Yıl


Biliyorum, 2013 çok zor geçti. Umarım ki 2014 çok neşeli, çok sağlıklı, çok mutlu ve huzurlu geçsin. Geri dönüp baktığımızda iyi ki yaşamışım dediğimiz bir sene olsun. Hatıraları yaşlılığımzda bile aklımızdan silinmesin, hep bir gülümsemeyle hatırlayalım. Harika bir yıl olsun. 

17 Aralık 2013 Salı

National Christmas Tree


Merhaba;

Cumartesi günü gene DC'deydim. Bu seferde Beyaz Saray'ın önündeki Noel Ağacı'nı göreyim dedim. Işıkları 6 Aralık'ta Obama yakmış. Geleneksel olarak bir tane büyük ağaç ve çevresinde de eyaletleri simgeleyen küçük ağaçlar var. Burada ağacın tarihçesi ile ilgili bilgi mevcut esasında.  İlk olarak 1923'te ışıkları yakılmış. O zamandan beri sadece 2. Dünya Savaşı zamanında 4 sene sönük kalmış o kadar. Eski ağaçlara baktım, bu sefer ki süslemeyi zayıf buldum. Neyse. Metro Center metro durağından beyaz saraya kadar yürüdüm. Baktım, şehrin her yerine Noel Baba'lar, Noel koroları inmiş. Nasıl bir keyif, nasıl güzel anlatamam. 




Washington'da pek çok evsiz var ne yazık ki, çok üzücü durum.


Beyaz Saray'ın önüne gelince şaşkınlıktan öldüm. Bir kaç blok aşağıda polis yolu kapatmıştı, Beyaz Saray'ın önüne gelebilmek için bir çember çizmeniz gerekiyordu. Meğer yolun kapatılmasının sebebi Beyaz Saray'ın önünde protesto gösterisi olmasıymış. Bakın Aşağı sokakta, yukarı sokakta falan değil direkt Beyaz Saray'ın önündeydi protesto. Dedi mki siz işi bilmiyorsunuz, belki şurada minik bir tomacık vardır, şurda minik bir biber gazı kapsülü vardır. Zaten metro neden çalışıyor ki, kapatın gelemesin insanlar. İran-Irak arasındaki bir mesele yüzünden İranlılar gösteri yapıyordu. 7 tane tutsak varmış, onların yakınları da açlık grevine başlamışlar. Bu bilgileri de orda tanştığım süper tatlı Suzanne'den aldım. Beni akşam dans etmeye çağırdı ama ne yazık ki eve dönemeyeceğim akdar uzaktı gittikleri yer. Üstelik Balkan müzikleri çalıyormuş. Kısmet. 




Kalabalık bir protesto değil tabi ki. Bir de çok ilginç bir şey oldu. Şu aşağıdaki fotoğraftaki adam insanları İsa'nın yoluncan gitmeye çağırıyordu. Elinde de kocaman bir megafon var. İnsanlar da burada protesto yapıyorlar. Birisi gidip biraz ileri git dedi. Ama her şey çok kibarca oldu. Adamda lafı hiç ikiletmedi, ileriye gitti. Gerçekten de saygı böyle bir şey, ve saygı bizim öğrenmemiz gereken bir şey. Herkesin bir arada yaşayabilmesi büyüleyici bence. 



Esasında herkes fotoğraf çektirmeyi çok seviyor ama insanların fotoğraflarını çekerken hala gerginim, gene gerginim. 




Sonunda ağacın önüne geldim, Ağacın altına koydukları trenlere bayıldım. Çocukluğumda en çok istediğim oyuncak trendi. Nedense hiç alınmadı. Heralde pahalıydı, ve belki Maraş'ta yoktu bile bilmiyorum ki. Annemlerden açık açık istedim mi onu bile bilmiyorum. Ama burda aklımı kaçırdım işte. 




Bir ailede yılbaşı fotoğrafları çektiriyordu. Sevimlilerdi bence. Adam gerçekten mi askerdi yoksa özentiliğinden mi öyle giyinmiş bilmiyorum ama.








Hava hayli soğuktu, yağmurda başlamıştı. Hadi dedim gidip bir kahve içeyim, bir saat sonra hava kararır o zaman da gelir ışıklı halini çekerim. Ne mümkün. Yağmur öyle bir yağdı ki kendimi eve zor attım. Ay bir de telefonda konuşan bir adam "it's raining cats and dogs" dedi. Bu kalıba da çok gülüyorum. 

Tabii yılbaşı ağacını neden siyah beyaz çektin diyenler olacaktır, instagram'da oldu çünkü. Hava çok kapalı, renklisi de bir şeye benzemiyor. Bir de nasıl özlemişim Siyah beyaz çekmeyi. 




8 Aralık 2013 Pazar

Dupont Circle

Yarın çok fena kar yağacak dediler. durun yağmadan ben bir Dupont Circle'a gideyim de KramerBooks'u göreyim, iki haftadır merak ediyorum dedim. 

Sağolsunlar Washington Metrosu, otobüsü falan çok iyi çalışıyor. Her haftasonu iptal edilen duraklar, sefer sayısı azaltılan hatlar var. 20 dakikalık yol için 20 dakika tren bekliyorsunuz. Sonrasında otobüse de binecekseniz yandınız. Otobüsler zaten hep yarım saatte bir. Hatta pazar günleri galiba daha az. Metro hatlarına yeni hatlar ekliyorlarmış. Neyse söylenmeyeyim, en azından metrobüs yok:D Yani var ama normal otobüslerine metrobus diyorlar. Yoksa öyle bir sardalye şekilden yolculuk değil yani. 

Dupont Circle'a metro ile gittim. Aktarma yaparak, iki hat kullandım. Dönerken de yürüyeyim yahu, neden aktarma yapıyorum ki dedim. 1 mil falan çünkü öteki durağa olan mesafe. 

Kramer Books bağımsız bir kitapçı. İçeri girince şaşırdım. Tamam bir kafesi ve barı var anlıyorum ama gerçekten de çok kalabalıktı. Türkiye'de kitap okunmadığını anladım. Kasada sıra bekledim öyle diyeyim size. Eve Paul Auster'ın Day/Night kitabı ile döndüm. Sanırım daha Türkçe'ye de çevrilmemiş. 

Dupont Circle bana Almanya'yı, Amsterdam 'ı falan hatırlattı. Tabii bunların ikisini de görmedim o ayrı:)


 Metro istasyonlarındaki bu doku hoşuma gidiyor. Esasında bakımsız gibi bir yandan da, çimento kalıplar sonuçta. Ama aklıma onların her birini boyamak falan geliyor. Çağdaş Sanat anlayacağınız.

Yarın kar yağacakmış diye Amerikalılar çılgınca gıda alışverişi yapıyormuş. Evimin yanında market olmasına rağmen ben bile korktum, dur ben de alayım bari dedim. Bir yandan da diyorum ki bu Amerikalılar kesin abartıyorlar, bir yandan da emin olamıyorum. Şehirde billboardlarda falan yarın kış gelecek dikkatli olun yazıyor. Bakalım göreceğiz. Ev sahibim yılın ilk karında dilek tutuluyor burda dedi. Hadi bakalım, bir dilekte ben tutacağım.

Size iyi pazarlar. 




1 Aralık 2013 Pazar

Let's Go Hokies!!!

Merhaba;

Geçen hafta arkadaşım bedava bilet bulduk, maça gelmek ister misin dedi? Ne maçıymış o dedim, futbol maış dedi. İyi dedim, geleyim. Bir daha ne zaman göreceğim futbol maçı. Tabi ki Amerikan futbolunu kastettiğini anlamışsınızdır.

Maç University of Virginia ile Virginia Tech arasında, UVA'nın kampüsünde: Charlotsville. Yıllardır hep VT galip geliyormuş. Bakalım ne olacak göreceğiz dedim. 

VT'nin maskotu Hokie Bird. Virginia'da çok fazla hindi varmış, hindiden esinlenilmiş bir kuş. UVA'nınki ise şövalye. Çok komik bir animasyon yapmışlardı şövalyenin bu kuşu dövdüğü. Ama kuşun sevimliliğine bakar mısınız? 



Bu da şövalye. Yok dostum yok yakışıklı değilsin.

Öncelikle Charlotsville'den bahsetmek istiyorum. Burası Falls Church'e iki saat mesafede bir şehir. Hani hep derler ya, Amerika'da kampüsler şehir esasında diye tam da öyleydi. Kendi şehir içi otobüsü falan da olan, devasa bir kampüs şehir. Bütün binalar Boğaziçi Üniversitesi gibi. Kocaman bir Boğaziçi'nde gibisiniz yani. Eminim ki öğrenciler süper zaman geçiriyordur. Ama hocaları düşündüm. Burası sonuçta izole bir ortam. Tamam şehir ama, gene de kampüs yani. Bilmiyorum ben şehir hayatından başka bir hayatta yaşamayı düşünemediğim için belki de. Hatta arkadaşımla uzun uzun tartıştık bu konuyu da. Mesela böyle bir yerde 5 sene doktora yapamam dedim ikna edemedim. Tabii etmeyi de beklemiyorum, herkes çok farklı kültürlerden çıkıp çok farklı hayatlar yaşıyor. Ona göre ilerki hayatında çok artısı olacaksa 5 sene çile çekmek üyük bir dert değilmiş. Bence insan o yaşlarını bir daha geri kazanamayacağına göre, ilerki hayatımda çok etkisi olur diye çile çekmenin anlamı yok. Dediğim gibi herkesin hayatı farklı.


Sabah 9.30 gibi yola çıktık, 11.30 civarında da Charlotsville'deydik. öncelikle karmaşanın içinde arabayı park edecek bir yer aradık. VT'nin pek çok taraftarı da maça gelmiş. Genelde hep Blacksburg'den geliyorlar tabii. Bizim ana kampüs şehrimizde orası. Ama yolda bizim taraftan gelenleri de gördük, arabalarını bayraklarla, flamalarla donatmışlar. Açıkçası üniversite liginde bu akdar fanatiklik beklemiyordum. Arabayı park edecek bir yer bulabildik ama zorlu bir süreçti tabii. Park alanları çoktan dolmuştu. Karşılaştığım manzara beni çok şaşırttı, iki takımın da taraftarları park alanlarında barbeküleri yakmış, biraları, şarapları açmışlar piknik yapıp oyunlar oynuyorlar. Çocuklarını falan da getirmişler. Kimse kimseye küfretmiyor, sadece eğleniyorlar. Bizim de karnımız açtı ama tabii ikimizin de maça ilk defa gelişi olduğu için böyle bir olay beklemiyorduk. Gerçi gene de barbekü falan getirmezdik o ayrı:) Neyse önce stadyumu görelim, sonra yemek yiyelim dedik. Uzun bir yürüyüşün ardından stadyuma ulaştık. Gözlerime inanamadım. bir üniversitenin neden bu kadar büyük bir stadı var diye düşündüm ama sonra stadyumun doluluğunu görünce de şaşırdım. Şükrü Saraçoğlu'ndan büyüktü sanırım stadyum. Öyle anlatayım size. 


 Maç başlamadan, daha çok az insan içeri girmişken. 
Çok kalabalık demiş miydim?

Mesafeler çok fazla. park yerinde stadyuma, ordan restaurantlara, ordan da stada geri yürümek 2-2.5 saat sürdü. 2 mil diyor mesela. 2 diyince aa yürünür yahu diyorsun. Ama km değil o mil. 1 mil 1.6 km değerinde. O yüzden de görmek istediğimiz hiçbir şeyi göremedik. Ancak etrafta gezinerek yemek yiyip stada gittik. Gerçi maç başlaadan 45 dakika önce içeri girmiştik ama etrafı gözlemledim, bandoyu dinledim. daha çok zamanım olsa şehri de gezmek isterdim.

VT Bandosu milleti gaza getirirken. Bence VT atak yaptığında Star wars, Empire Rises çalmaları çok iyiydi. 
Takımlar ısınırken

 Ev sahibi takımın açılış gösterisi. Ponpon kızlar kenardaydı, hem de hava çok soğuk olduğu için eşortmanlılardı. 



VT sahaya çıkarken

Amerikan futbolu esasen 15'er dakikalık dört çeyrekten oluşuyor ama oyunda o kadar çok duraklama var ki 3 saat sürdü. 4.5 saat süreni duydum, ne diyeyim:) Bence duraklamalar yüzünden heyecanını da kaybediyor oyun. Bir de Amerika'da bu tür şeyler hep reklam. Maç sırasında ara verip reklam gösteriyorlar falan. Çok tuhaf. Kuralları anlamadığımız için de bazı yerleri takip etmekte zorlandık. Hakemin mikrofonu var, açıklama yapıyor seyircilere.  

Maç sırasında da seyirciler karma bir şekilde oturuyor, kavga falan çıkmıyor. Böyle şeyler sadece az gelişmiş ülkelerde oluyor diyeceğim ama Manchester United, Leeds gibi takımların taraftarlarını da unutmuyorum. Holiganlık başa bela. 

 H-0-K-I-E-S: HOOOKIIESS!!!!
 Bunlarda sinirli UVA taraftarı
Çoluk çocuk herkes maç izliyordu.


Biletler 65 dolar gibi fiyatlarla satılıyor. Önce anlılayamadım, kim maça bu akdar para verecek Allah aşkına, Fenerbahçe-Galatasaray derbisi mi bu dedim. Ama stadı görünce anladım ki herkes çok keyif alıyor takımını takip etmekten. Eski mezunlar, yeni öğrenciler, öğrencilerin aileleri bile maçtaydı. Biletler bence çok pahalı tabii. Hani Türkiye'de de 65 liraya bilet satsan üniversite maçına, boş tribünlere oynarsın. Ama bir yandan da bu paralarla öğrencilerine burs veriyorlarmış. O yüzden de acımadım verilen paraya. Sonuçta burda spor bursuyla, sanat bursuyla falan okuyan çok fazla öğrenci var. Zaten maça olan talebi şu adamdan anlamak mümkün değil mi?




 VT taraftarı touchdown sonrası seviniyor.
Topu kalenin içine atmak 3 puan, touchdown denilen 10 yard çizgilerinin ötesine taşıyabilmek 7 puan. Ayağınla vurup kaleden geçirebilirsin belki ama top kucağında ilerlemek ya da o çizginin içindeki bir adama pas vermek çok zor. Top yere değince ya da topu taşıyan adam düşünce oyun duruyor, yeniden pozisyon alınıyor, durduğun yerden devam ediyorsun. Böylece iki ileri bir geri şeklinde ilerliyor oyun. 

Öğlen vakti güneş varken hava fena değildi ama oyunun sonuna doğru artık dayanamaz olmuştum. Sıcaklık 1 derece civarındaydı. Tabii millet başına geleceği biliyor, battaniyelerle, yorganlarla gelmişler ama biz bilemedik ki. Maçın son 54. saniyesinde ne olduğunu anlamadım ama hakem maça 5 saniye ekledi. Soğuktan ağlamak üzereydim. 5 saniye neredeyse 10 dakikaya tekabül edebilir. 

Mutlu son: Kötü bir maçtı galiba, VT'de kötü oynadı gibi geldi bana ama UVA: 6-VT:16. 10 senedir UVA VT'yi yenemiyormuş sanırım. 10 more years diyorlardı. 

Bu maç bitti, önümüzdekilere bakacağız artık diye düşünüyordum ama ligde bitmiş galiba. Hiçbir şeyden emin değilim bu oyunla ilgili, baksanıza hep galiba, sanırım falan diyorum:)

Basketbol, futbol (soccer) gibi heyecanlı bir oyun değil bnece Amerikan Futbolu. Ama ortam süper keyifliydi. Bir sonraki hedefim bir beysbol maçına gitmek. Ona da artık Uğur'la gitsem diyorum. Sosisli yeriz, bira içeriz:)