27 Nisan 2014 Pazar

If you build it, he will come!!!

Pek çoğunuz Kevin Costner'ın Düşler Tarlası filmini izlemiştir. Bence izlemediyseniz de hemen izleyin. Gerçi tabii artık çok eski bir film, pek çok insanı eski filmler tatmin etmiyor (star wars'u neden seviyorsunuz, nesi var ki teknolojisi çok eski bir kere diyen insanlarla tanıştım ben) ama bence gene de eski filmleri sevin, izleyin. O filmde Kevin Costner, "If you build it, he will come" diyen bir ses duyuyordu ve oalylar gelişiyordu. Ben de son izlediğimden beri yıllar geçti gerçi. Türkiye'de DVDsi vardı, dönünce izleyeyim. 

Neyse, burda biliyorsunuz Amerikan Futbolu ve NBA maçına gittim. Bir de baseball maçına gitmeyi çok istiyordum. Hafta içi  arkadaşım açıkta bilet var gelir misin dedi. Tamam dedim, gelirim. Bir Fulbright burs organizasyonuydu. Herkes yabancı olduğu için oyunun kurallarını da anlattılar, böylece izlemek daha zevklli oldu. Esasında kurallar anlamında çok karmaşık bir oyun değil, ama oyunun risk faktörü yüksek. Atıcı topu aşağı yukarı 90 mil/saatlik bir hızla atıyor. Senin elindeki sopayla topa vurman büyük başarı. Zaten en iyi vurucuların bile vurma yüzdesi %30muş. Bir de o topun kafana falan gelmemesi lazım zira çok sert. Geçen hafta bir oyuncunun yüzünün yarısı yaralanmış. Kaskını falan parçalamış top. Ölmediğine şükretmesi lazım dediler. 

Washington Nationals ile San Diego Padres arasındaydı maç. Padres hayli zayıf bir takımdı. Maç çok heyecanlı değildi o yüzden de. Nationals vurucu konumunda olduğunda iyiydi, heyecanlıydı. Ama Padres vurduğunda genelde pek bir heyecan yoktu. Çünkü pek vuramadılar. Vuramadıkları zaman da kimse koşu köşesini kapmaya çalışmadı:) Tahmin ediyorum ki iki tane güçlü takım arasındaki maç çok çekişmeli ve heyecanlı geçer. Keşke şampiyonluk maçını izleme şansım olsaydı.

Bir de oyunda bir elitistlik var. Pantalonlar ütülü, oyuncuların eldiveni var falan. Dedim ne oluyor, maça mı çıktınız baloya mı geldiniz? Sanırım baseball futbola göre daha elit bir oyun olarak kabul ediliyor.

Bu maç aşağı yukarı 2.5 saat sürdü. Ama baseballda da, futbol gibi süre sınırlaması yokmuş. 9 tur oyunun bitmesi gerekiyor. Eğer bu 9 oyunda eşitlik varsa 10, 11 diye devam ediyormuş. Yani maç berabere bitemiyor. En uzun oyun 1981'de Pawtucket Red Sox ile Rochester Red Wings arasındaymış. 8 saat 25 dakika sürmüş ve maçı Pawtucket 3-2 kazanmış.

Oyunun sonunda, Nationals kazandı.  

Artık dönüş hazırlıkları başlıyor. Karmaşık duygular içindeyim. Onca nefret etmiştim, şimdi dönmeyi o kadar istemiyorum ki. tek bir hayat yaşıyoruz ve ne yazık ki Türkiye'deki hayat çok kötü. Ülkemi, ailemi, arkadaşlarımı özlemeyi bir kenara koyalım. Türkiye'deki ortama dönmeyi hiç istemiyorum ne yazık ki. Aylarca nefret ettim burdan, şimdi sevdiğime karar verdim. Gerçi belki de bir yeri baharda sevmek kolaydır ne bileyim. 






 Yarış hızlı başladı




 Lincoln açık ara farkla bitirdi. 








22 Nisan 2014 Salı

Cherry Blossomların sonu

Esasında iki hafta önce gitmiştim ama çiçekler henüz açmamıştı tam bilyorsunuz. O yüzden de geçen 12 Nisan'da tekrar gittim. Zaten tepe noktası olacaktı o günler. Bir de okuldan arkadaşlarla da kalabalık bir halde gittik. Tabii herkes DC'deydi. Metroda sıra beklemek gerekiyordu merdivenleri çıkabilmek için o denli.

Bence bu sakuralar çok güzel, ama ömürleri o kadar kısa ki.Sadece bir hafta gibi.  Babamla konuştum, bizim bahçeye de ekeceğiz bir tane. Meyve vermiyor, daha doğrusu yenmiyormuş meyvesi. Ama kendileri çok güzel:)




Ah ah, fotoğraf yamuk azizim.


Van Gogh'a özendiğim doğrudur. 










21 Nisan 2014 Pazartesi

Thai Yeni Yılı

Geçtiğimiz haftasonu ev arkadaşım seni Thai tapınağına yeni yıl gününe götüreyim mi dedi. Olur dedim tabi ki neden demeyeyim değil mi? Marylan'de Wat Thai Tapınağı'na gittik. Tabi ki pek çok şey daha çok satış pazarlama üzerine. Her taraf Thai yemekleri satanlarla dolu. Eğer benim gibi bu mutfakla gerçekten de pek aranız yoksa, bir de kalabalığa kalmayalım diye sabahın köründe gittiyseniz büyük bir acıya dönüşebiliyor. Sabahın köründe kızarmış kalamarlar, domuz, tavuk falan. Ben almayayım, alana engel olmayayım dedim. 

Gerçekten de çok kalabalıktı. Biz saat 10 gibi geri dönerken park edecek yer kalmamıştı kilometrelerce büyük bir alanda. Sabah erken giderek akıllılık yapmışız. 

Ne yazık ki ritüellerle ilgili çok bilgi edinemedim. Ev arkadaşımın da kendi dinlerini çok önemsediğini sanmıyorum. Onun ilgi alanı yemeklerdi, kendisi şef zira biliyorsunuz. 

Daha sonra eve gelince öğrendim, yeni yıl kutlamaları 3 günmüş. İlk gün temizlik yapıyorlarmış. Zaten sabah 7de ev sahibimiz perdeleri yıkamaya başlamıştı. İkinci gün güzel yemekler yerlermiş, üçüncü gün ise gerçek yeni yıl günüymüş. 

Sizi fotoğraflara alayım.



Bunlar içinde pirinç olan bambu çubukları. O pirinçlerin hafif tatlı bir tadı vardı, bambu çubuğunda pişince öyle oluyormuş. Esasında fena değillerdi. 
















20 Nisan 2014 Pazar

Geldi Bahar Ayları

Evet ufak ufak bahar geliyor galiba. Ufak ufak diyorum zira bizde hava sıcaklığı öyle 20 derece falan değil. 15-18 civarında geziyor. Sadece geçen haftasonu aşırı sıcaktı, pazar günü termometre bir ara 29 dereceyi gördü. Bir anda öyle bastıran sıcakta inanılmaz bunlatıyormuş. Şimdi durumdan memnunum.


Bu haftasonu arkadaşımın Teksas'ta yaşayan kız arkadaşı geldi, hava da güzeldi, bize yaklaşık bir saat mesafedeki Shenandoah Milli Parkı'na gidelim dedik. Şimdi bizlere milli park deyince "belki şurada küçük bir avmcik vardır, belki şurada minik bir kışlacık vardır, belki altın aranıyordur, belki taş ocağına çevrilebilir" gibi geliyor değil mi? Öyle değil işte. Kilometrekarelerce uzanan ormanlık alan. Parkın bir ucundan bir ucuna gitmek 4 saat sürüyormuş araba ile. Biliyorsunuz kış çok sert geçti, pek çok ağaç yıkılmış, kökleri çıkmış. Burası bizim şehirden hayli yüksek olduğu için henüz bahar da gelmemiş. Hala kışın ıssızlığı, yalnızlığı ve ürkütücülüğü de vardı. Esasında Amerikan hikayelerindeki bu gotikliği, ürkünçlüğü anlamak çok zor değil. Gerçekten de doğaları buna çok müsait. Haftasonu national parks week olduğu için girişte ücretsizdi. Normalde galiba araba 15 dolar, kişi başı da 8 dolar. Eğer gerekli ekipmanınız varsa, veya yol bulmakta deneyimliyseniz güzel bir trekking yürüyüşü yapabilirsiniz. Bizde her ikisi de olmadığı için sadece araba ile azıcık gezinip, bulunduğumuz bölümün en yüksek seyir noktası olan 3300 ft'e (1031 m civarıymış) kadar gidip geri geldik. Ben bir tane baykuş gördüm, arkadaşım geyik görmüş. Keşke geyiği de görseydim ama araba ile geçerken işte her şeyi bir arada farrketmek çok kolay olmuyor. 














Hava henüz açmadığı için çok derinliksiz geldi bana bütün fotolar. Hiç gölge yok. Bazı fotoğrafçılar tercih ediyor bu gökyüzünü ama doğa fotoğrafı için çok zor bence. Ansel Adams değilim nihayetinde. 

Ayrıca gördüğünüz gibi, sadece milli parkın içi değil, göz alabildiğine her yer bakir. Üstelik burası ABD. Kimse oraya buraya bir avm, bir TOKİ kondurmamış. Gerçekten de ülkemizin durumunu düşündükçe gözlerim doluyor hırsımdan. 

Daha sonra da buraya yarım saat mesafedeki Luray mağaralarına gittik. 1878'de keşfedilmiş büyük bir damlataş mağarası burası da. Daha önce Beyrut'taki Jeita mağarasını görmüştüm ve ağzım açık kalmıştı. Ama fotoğraf çekilmesine izin vermiyorlardı. TAbi ki damltaş mağaraları bizde de var, ama bizdekiler ya çok küçük, ya da yeteri kadar kazılmamışlar bilmiyorum. Bunlar çok büyüktü gerçekten de. Çok etkileyici. 1.1 mil (1.7 km) civarında yürüdük.




Dilek havuzunu her sene boşaltıp içinden çıkan aparaları hayır kurumlarına bağışlıyorlarmış. Her sene çıkan paralara inanamadım. Hepimiz ancak bir çeyreklik atıyoruz ya, onlar yıl sonunda milyonlarca dolar oluyormuş meğer. Evin bahçesine dilek havuzu açsam daha çok kazanırmışım demek ki. 






Bu org enteresandı. Bir elektrik mühendisi tasarlamış. Keşke tabelanın fotoğrafını çekseydim, adını da hatırlardım. Her bir nota için de uygun titreşimde bir sarkıt bulunmuş. Si bemol tonunda eserler icra edilebiliyormuş. Çok tuhaftı.




Evet bu haftasonumuz bence çok güzel geçti. Ama arkadaşlarımdan birisi çok sıkıldı. Keşke alışveriş merkezine gitseydik, sonra da film izlerdik dedi. En sonunda herkes isyan etti. Nedir bu film sevdası, biz mi kurtarıcaz amerikan sinemasını diye:)