27 Aralık 2007 Perşembe

Nazım Hikmet

Bayram dönüşü ilk yazı:)
Nazım Hikmet'in hiç yayınlanmamış bir şiiri bulunmuş, hemen paylaşalım.

Geldi dört güvercin/suda yıkanmak için./Su mapushane yalağındaydı/ve güneş/güvercinlerin/gözünde, kanadında, kırmızı ayağındaydı. girdi dört güvercin/yıkanmak için/ suyun içine./ve kederli toprakta dört insan/baktı dört güvercine. güvercinler hep beraber/güneşi taşıyıp kırmızı ayaklarında uçabilirler/durdurmaz onları demir ve duvar/güvercinlerin yumuşak kanatları var./Ve kanatlar/şimdi burda, şimdi damın üzerinde./insanların kanatları yok/insanların kanatları yüreklerinde. Dört güvercin/güneşe varmak için/ yıkandı, uçtu sudan


Detaylar için: http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=242754

18 Aralık 2007 Salı

Bayram Tebriği

Bayramınız kutlu olsun. Bayram boyunca umarım aileniz ve arkadaşlarınızla çok güzel zaman geçirir, büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpersiniz.
Bayram dönüşü görüşmek dileğiyle...

14 Aralık 2007 Cuma

Grip Mevsimi










Grip mevsimi diye bir şey var esasında gerçekten dimi? Ben genelde bu mevsime pek bulaşmadan sağlık içinde geçirirm günlerimi, en fazla biraz burnum akar ama nadirdir yani yataklara düştüğüm. Ama gel gör ki acı kader arada sırada bana da vuruyor böyle. Çarşamba günü hafif bir öksürükle başladım ki o an anladım yandım dedim çünkü ben öksürmem de normalde. Ama mesela iki sene önce bütün kış boyunca öksürmüştüm, ne antibiyotikler, ne öksürük şurupları fayda etmemişti. Neyse efenim iki gündür yurttan çıkmıyorum, sakin sakin oturuyorum, arada uyuyorum falan. Ama yarına iyileşirim dimi? Yarın cumartesi sonuçta iyileşmek lazım.
Dün biraz akademik çalışma yapmaya çalıştım ama okuduklarımı hiç anlamadığımı farkettim, o yüzden bugün Photoshop'a sardırdım kendimi. Bütün bu fotoğraf dosyaları arasında feleğim şaştı, nefler, büyük jpegler, küçük jpegler falan filan. Neyse uzun süredir yapmak istediğim şeylerdi hasta olmak işe yaradı biraz. Aşağıda da bugünün seçmesini bulacaksınız:)
Dün gece World of Warcraft oynamaya başladım ama sanırım daha oynamam, sevmedim manasız geldi ki oyun oynamayı severim biraz ama.
Masamın üstü çok komik, portakal kabukları, hamur kıvamında mendillerle falan dolu sanırım bi toparlasam iyi olacak.
Bu satırlara bugün son vereyim, size dört yeni fotoğraf sunacağım, belki bu çalışma şeklinin devamı gelir benim hoşuma gitti.
Fonda Hande Yener'den Kelepçe çalıyordu.( NEDEN????)

3 Aralık 2007 Pazartesi

Kerpe, Fırında Tavuk, Devil Wears Prada





Cumartesi gününü İzmit'in bir kasabasında, Kerpe'de geçirdik. Sanırım pek çok fotoğrafçının gidip gördüğü yerlerdir buralar. Ben de birkaç sene önce fotoğraf merkezinde gördüğüm bir sergide tanışmıştım ilk. Devasa bir fotoğrafta inanılmaz güzellikte kayalıklar vardı. Dakikalarca izlemiştik Uğur'la beraber fotoğrafı. Sonra unutmuşum uzun bir süre. Nette Kerpe için araştırma yaparken gördüm tekrar fotoğrafı be işte bu dedim. Yıllardır aradığım güzellik;) TEM'den Kandıra çıkışından çıktıktan sonra ağaçların arasından kıvrıla kıvrıla gidiyorsunuz Kerpe'ye. Yol mide bulantısı yapabilir. Dikkatli olmakta sonsuz yararlar var. Karagözler restaurantta balıklarımızı ve salatalarımız yedik, sıcak sobanın yanında kedi gibi kıvrıldık, hatta içeri giren olasılıkla çamura düşüp o kadar ıslanmış bir kediyle oynadık. Hava gerçekten çok soğuktu ve Karadeniz' de sağolsun iliklerimize kadar titretti bizleri. Ama fotoğraf çekmek için herşeyi göze almış bir ekiptik:)) Ayrıca annem için bastıracağım çok güzel bir fotoğrafım da oldu ki çok mutlu etti bu beni. Yalnız ne yazık ki Kerpe'de yazlıkçı akınından kurtulamamış. Ne yazık ki her tarafta çok çirkin evler vardı. Ve evler o kadar şaşalı ki anlayamadım sebebini. İnsan neden 3 ay bile oturamayacağını bile bile böyle evler yapar. Doğayı rezil etmenin mantığı nedir ki? Evlerin hepsinin boş olduğunu söylememe gerek bile yok sanırım. Biz gittimiğizmde kimsecikler yoktu, çok sessiz, sakin huzurluydu. Sanırım yazın çok kalabalık oluyordur ama denizi çok güzel görünüyırdu, denize girmek için gidilebilir.
Dün akşam Uğur, Yurda ve Onur'a yemek pişirdim. Birisi çok bilindik bir fırında tavuktu, diğeri erişte pilavı ve sonuncusu fırında karnıbahar. Sanki yemek pişirmekten çok anlayan bir insanmışım gibi tariflerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Söylemeye gerek yok çocuklar parmaklarını yediler:))

FIRINDA TAVUK

Malzemeler

Tavuk
Havuç
Patates
Yeşil biber
Soğan
Kekik
Nane
Kırmızı biber
Tuz
Zeytinyağı
Salça
Pişirme poşeti

Hazırlanışı
Öncelikle tavukları küçük parçalara ayırdım ve zeytinyağı, kekik, nane, tuz ve biraz kırmızı biberle terbiye ettim. 1 saat kadar buzdolabında beklettim. Esasında bu tür şeyleri geceden yapmak gerekiyor ama benim misafirlerim bir anda çıkıverdiler. Bir saat sonunda tavukları sulandırılmış salça ile karıştırdım ama çok fazla salça kullanmadım. (Esasında ben domates sosu kullandım ama ev yapımı bir salça lezzetine lezzet katar bence) Havuçları, yeşil biberleri ve patatesleri uzun uzun doğradım. Soğanları ise halka şeklinde doğradım .Bütün sebzeleri ve tavukları büyükçe bir kapta iyice karıştırdım. Sonra hepsini pişirme poşetine koydum ve tekrar üzerlerine biraz zeytinyağı ile salça karışımı döktüm. 150-200 derecelik fırında 45-50 dakika kadar pişirdim ve çıkardığımda gerçekten çok lezzetli olmuşlardı.


FIRINDA KARNIBAHAR


Bunun tarifini Solmaz Teyze’den almıştım Eskişehir’de. İlk seferde beceremedim pek ama ikinci sefer baya başarılı oldu.


Malzemeler


Karnıbahar
Labne Peyniri
Kaşar Peyniri

Süt
Limon
Tuz

Hazırlanışı
Öncelikle karnıbaharları tuzlu ve limonlu suda haşladım. Daha sonra borcama aldım. Yeteri kadar labne peyniri ve sütü karıştırdım. Labne peynirini sütle seyrelttim yani. Burada ölçü biraz sizin damak tadınızı kalıyor sanırım ama ben elimi pek korkak alıştırmadım peynir süt karışımındaJ Bu karışımı karnıbaharın üzerine döktüm ve iyice karıştırdım. 150 derecelik fırında karnıbaharların üzeri pembeleşene kadar tekrar pişirdim. Son aşamada da üzerlerine rendelenmiş kaşar döktüm ve biraz daha pişirip kaşarın erimesini sağladım. Hepsi bu kadar
Afiyet olsun şimdiden eğer denemek isterseniz. Özellikle karnıbahar bir mucize bence

Ve son olarak dün gece sonunda Devil Wears Prada’yı izledim. Çok kıskandım. Kızlar inanılmaz giyiniyorlardı. Peki ben de moda sektörüne atılsam böyle giyinebilir miyim? İnanılmaz güzel tasarımlar vardı bence. Hatta o gazla sabahleyin işe gelirken aşırı süslenmiş buldum kendimi.

Naçize satırlarım biterken Scorpions’dan Wind of Change çalıyordu.

29 Kasım 2007 Perşembe

Nedense çok sıkılıyorum iki gündür. Kendimi bir ataletin içinde kaybolup gitmiş gibi hissediyorum. Bütün gün bilgisayarın başında oturuyorum. Yaptığım doğru dürüst bir iş yok. Esasında yeni tez konumla ilgili çok heyecanlıyım ama nedense yapacak gücüm yokmuş gibi hissediyorum.
İnci Aral'ın Yeni Yalan Zamanlar diye bir üçlemesi var. Yeşil'den başladım okumaya. Esasıdan hiç sevmediğim bir dille yazılmış, karmaşık ve hiç bitmeyen cümleler falan ama nasıl olduysa sardı sarmaladı. Şimdi Eda'nın durumunu düşünmeden duramıyorum. Kerim ona kapılmasın istiyorum. Nedim'in salaklığıyla dalga geçiyorum ama başına kötü birşey gelmiş olma olasılığı canımı sıkıyor.
Hiç bitmesin istiyorum, b,r taraftan da bitse de şu sıkıntıdan kurtulsam diyorum. İki kitabı daha var. Bu iyi bir haber mi kötü bir haber mi bilemiorum. Ama okuyacağım kesin diye düşünüyorum.
Aklımda çok fazla fikir var, hangi birine yoğunlaşacağımı bile bilmiyorum. Kesinlikle yapmak istediklerim var, yapamayacaklarım var. Çabalamam gerekenler var. Çok yorgunum ama sanki. Acaba gerçekten hasta mı oluyorum diye düşünüyorum. Vitamin falan mı alsam ama son bir senedir ruh halim bu genelde. Hani arada toparlıyorum sonra yeniden... Kafamı boşaltmam lazım, bu şehirden ve tüm sorumluluklarından kaçmam lazım esasında. Dün akşam Uğur'la bir sponsorum olsa dünyayı gezsem fotoğraf çeksem die düşünüyordum, belki iyi gelir ama nerden bulunur böyle bir sponsor yani bunun nikon ya da canon olması gerek çünkü:)
Bilgisayarım update yaptı, bütün gün restart atmaya çalıştı. Henüz izin vermedim ama delirdim artık. Daha sonra işte acelen ne diye çığlık atmak istiyorum, elime bir balyoz alıp aletin tepesine tepesine vurmak istiyorum.
Levent Yüksel'in güzel bir sesi var kanımca.

26 Kasım 2007 Pazartesi

Vefa Bozası












Bugün Uğur'la Vefa'ya boza içmeye gittik. Boza seven bir insan değilim. Önüme konursa sadece yarım bardak içerim, kırk yıl kalsa hayatta aklıma gelmez ama Uğur gözümün önünde iki bardak içmeyi başardı, o boza içerken ben de fırsattan istifade fotoğraf çektim bir sürü. Vefa Bozacı'sında çalışanlara bana izin verdikleri için çok teşekkür ediyorum. Birde ikimizde birbirimizde para var sanıp para çekmeden gittik ve yanımızda hiç para yoktu, ki hiç hoş olmadı bizim için. Uğur koşup para çekti. Ben de daha fazla fotoğraf çektim hahaha;) Fotoğraflar da biraz düzensiz yüklendi sanırım, artık idare edin:)

12 Kasım 2007 Pazartesi

fotoğraflar





Bu da netsiz olmasına rağmen çok sevdiğim bir kare oldu. Her iki fotoğrafta 3 kasımda çekildi. Altuğ ve Uğur'la çok eğlenceli bir gezi geçirdim:)





Garlar her zaman sevdiğim yerler oldu, bazen ayrılık bazense kavuşma. Bu fotoğraf şaheser olmasa da garlara olan sevgimin bir ifadesi olsun.




8 Kasım 2007 Perşembe

ordan burdan

Selamlar uzun bir aradan sonra;
Hayatimdaki bir takim karisikliklari düzenlemek zorundaydim, bir süredir onlarla cebellesiyordum, neyse ki simdilik pek çok sey düzene girmis gibi gözüküyor gerçekten de. Umarim düsündügüm gibidir:))Bu ara tez konum belli oldu. Hem tasarim, hem de mühendislik yapabilecegim birsey gibi gözüküyor. gerçi henüz kesin degil konusulmasi gereken yerler var ama eger ki tezim bu olursa çok çok süper olacak.
Internet ilginç bir yer bence. Herkes birseyler yaziyor, çiziyor, tasarim yapiyor, moda elestirisi yapiyor, bazilar da sadece benim gibi yazilar yaziyor, kendini anlatiyor. bana ilginç geliyor bütün bunlar. Gerçekten de hepimiz kendimizi yazar, fotografçi, ressam, tasarimci mi sanmaya basladik, yoksa herseye bir yerlerden baslamak mi gerekiyor çözebilmis degilim.
Geçenlerde Penguen'de yada Uykusuz'da çok emin degilim siskin egolarla dolu plazalarda geçen is görüsmeleri ile ilgili bir yazi okumustum. Çok komik degildi daha ziyadesiyle süper bir tespitti bence. Neden üniversite çalismaktan bu kadar haz aldigimi bir kez daha hatirlatti bana. Az öncede bir sitede birisinin kendi hakkindaki görüslerini okudum. Tanrim ben nasil mükemmel bir insanim demisti kisi kendi hakkinda. Mükemmel de olabilirsin tabii ama insan kendi hakkinda bu kadar mükemmelim diye yazacak özgüveni nerden biliyor ki anlamiyorum.
Birkaç moda sayfasini takip etmeye çalisiyorum. Gerçi moda en büyük ilgi alanim degil, genelde giyinmek rahatliktan ibaret benim için. Her ne kadar üzerime giydiklerime çok önem versem de hiçbirseyi moda oldugu için giymiyorum(tamam genelde giymiyorum:)) bu sitelerde dolasirken ilginç yazilara ve fotograflara rastliyorum. çok egleniyorum. iki blog paylasmak istiyorum bu sebeple:
http://bengidiyorum.blogspot.com/
http://biriyaziyorbiriciziyor.blogspot.com/
çizimlerini o kadar çok begendim ki:))
Geçen hafta İstanbul Modern'de Galata Köprüsü fotoğraflarını görmeye gittik. İlginçti bazıları gerçekten de. Ne yazıkki ismini hatırlayamadığım bir fotoğrafçının Galata Köprüsü'nü doğunun ve batının ortasına koyduğu, doğuyu eminönünün ve batının da pera'nın temsil ettiği fotoğraflarını çok beğendim. ilginç esasında eminönü batıya giden tren garının olduğu yer, pera'dan bile daha batılı belki ama beyoğlu'nun asla olamayacağı kadar da .doğulu.
Birsürü sunum yapmam alzım iki hafta içinde, ve birisi de ulusal kongrede. Büyük bir oluşum mu ulusal kongre bilmiyorum, adı insanı korkutuyor ama nedense:( Umarım iyi geçer.
simdilik bu kadar sanirim.tekrar görüsene kadar kucak kucak kucakladim herkesi

12 Eylül 2007 Çarşamba

şiir

BAĞLANMAYACAKSIN HİÇ BİR ŞEYE,ÖYLE KÖRÜ KÖRÜNE
: Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, Senin o'nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.

Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.

Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,

Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin,

Güneşi, ayı, yıldızları...

Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

"O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...

Mesela gökkuşağı senin olacak.

İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye.

Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de

hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL

8 Ağustos 2007 Çarşamba

ah tatilllll

Tatilden dönmek kesinlikle insan bünyesine çok fena şeyler yapıyor, sürekli uyumak istiyorum, zaten çok verimli çalışamıyordum artık hiç çalışasım gelmiyor, zaten yaz sıcağı ne gerek var diyorum kendi kendime ama kazın ayağı öyle olmuyor ne yazık ki. HEr neyse şimdi tatilin detaylarını verelim:)
4 günlük tatilim için Muğla/Ören'e gittim. Ören sahil kasabalarımızın çılgınca ticarileşmediği yerlerden birisi bu yüzden de esasında çok anlatmak istemiyorum ki çok insan bilmesin, çok insan gitmesin diye. Ören Belediyesi'nin düzenlediği Melih Cevdet Anday'ı anma etkinlikleri ile daha da keyifli geçti tatilimiz. Ömer Özgenç'in gitarını dinledik ve Edip Akbayram'ın muhteşem şarkılarını. İsa Çelik'in çok güzel bir fotoğraf gösterisini izledik, şiir dinletilerine katıldık. HEr ne kadar organizasyonda çeşitli aksaklıklar olsa da bunlara kafayı takmayınca son derece keyifli günler geçirdik bence. Zaten Haluk Otel'de Ali Bey'in muhteşem evine bırakınca insan kendini hiçbir eksiklik hissedilmiyor bence. Sabahları çökelekler ve yörenin zeytinleri ile kahvaltılar, öğlen sıcağından terasta serinleyip henüz yeşil olan limonlarla çayını yudumlamak, akşam üstü deniz dönüşü bir kaç dakika çimlere basmak bahçede, domatesi biberi uzun zaman sonra ilk defa dalında görmek... kesinlikle insanın ömrüne ömür katıyor bence.
bir de tekne gezisine gitmek tabiki. HAva gene aşırı rüzgarlıydı, gene çılgınca dalgalarla boğuştuk ama bence çok eğlenceliydi. Param olunca ilk işim yelkenli almak olacak kendime. Bu arada Hakan Öge'ye selam ediyorum gerçekten de ve tekrar onu çok kıskandığımı belirtmek istiyorum.
Şu aralar ne kadar çok güzel CD çıkmış almak istiyorum hepsini. Mephisto'da çok güzel Balkan müzikleri var, hepsini almamın bir yolu var mı acaba:))
İdeefix'de Jules Verne kitapları çok ucuzdu 24 tane aldım hepinize tavsiye ediyorum:))

27 Haziran 2007 Çarşamba

Aradım seni bu şehirde, hadi kork düştüm peşine

Hava inanılmaz sıcak , sanki nemi elimi uzatıp tutabilecekmişim gibi. Dün Levent'teki kuleleri göremiyordum. Birazcık esinti için neler vermezdim ki. Her ne kadar meteoroloji bugünün çok sıcak olacağını savunmuş olsa da Maslak civarında güneş olmadığı için dün kadar bunalmıyorum .
Okul tatil olunca yapacak hiçbirşey de olmuyormuş. Esasında biraz kendi hesabıma çalışmam lazım ama dün oturdum başına ve resmen sıcaktan düşünemeyecek duruma geldim, bir paragraf yazdım kalktım ondan sonra:)
Hala Gökçe'nin şarkılarını dinliyorum, evet çok eğleniyorum, sizde dinleyin sizde eğlenin:)
Görüşmek üzre

18 Haziran 2007 Pazartesi

hakkımda

hakkımda kısmında verdiğim bilgilere ek olarak,
www.fotokritik.com/hobbitt
http://hobbitt.deviantart.com

birde bigün bir sürü benim hakkımda madde olan yazı yazacağım:)

makale, roma, tatil, makina, fotoğraf, gökçe

karmaşık başlıklar yazmayı seviyorum, sonra da bunlarla ilgili karmaşık yazılar yazmayı da seviyorum:) makale ile başlayabilirim mesela. Elektrik mühendisliği ulusal kongresi için enerji hedeflerini içeren bir makale yazmaya çalışıyorum ki kendileri tırnaklarımı kemirtiyor bana gerçekten çok sinirleniyorum. artık başına her oturduğum da sinirlenerek kalkıyorum desem yeridir. ama eğer ki kabul edilirse çok çok çok mutlu olacağım heralde
roma deyince sakın oralara gittiğimi falan sanmayın ama ben ne yazık ki hala pasaportu bile olmayan bir kişiyim. ne yazıkki bir süre daha çıkamayacakmışım gibi bir his var içimde. napalım sağlık olsun, elbet gideriz. ama bugün ROME isimli güzide dizinin ikinci sezonunu izledim, kimi yerlerde güldüm, kimi yerlerde gözlerim doldu. acaip başarılı bir yapım olmuş bence. Böyle işleri görünce bizde neden olmuyor bu kadar güzeli diye düşünüyorum, gerçekten de çok para harcanmış, çok emek verilmiş, iyi oyuncularla kaliteli bir yapım ortaya çıkmış. bence hepiniz oturup izleyin:)
okul çocuklarımıza tatil oldu tabii ama bizim için ne yazık ki henüz böyle bir şey yok, benim zaten izin hakkım yok, hergün gidip gidip geleceğim. ama en azından üzerimizdeki baskı azaldı, not telaşı yok, laboratuvar deneyleri yoki fena değil yani, bizde de ister istemez bir yaz rehaveti olmuyor değil tabi ki oluyor.
maddi durumumu hesapladığım gibi tutmayı başarırsam bir aksilik olmazsa en geç temmuz ayında bir d80 almış olmayı umuyorum, gerçekten de ne işime yarayacağından çok çok emin olmasamda dijitale geçmeyi çok istiyorum. hayır fimli makina kullanmanın faydalarını tabi ki biliyorum ama yaşadığımız çağda dijital teknolojinin de inkar edemeyeceğimiz kadar büyük bir rolü var ve ben de buna sırtımı dönemeyeceğimi farketmiş bulunuyorum. yine film çekmeye devame deceğim desem de bunun zor olacağını, insanın belli bir tembelliğe alıştıktan sonra tekrar kendini zorlamasının zor olduğunu biliyorum ama gene de bir umut işte belki de tembel olmam diyorum.
fotoğraf deyince de aklımda süper projeler var gene bu aralar ama şimdilik paylaşmayacağım. projeleri tamamlayınca fotoları paylaşırım daha kolay olur:)gene üretebildiğim için mutluyum gerçekten de. bir ara öyle bir kısır döngüye girmiştim ki hiç birşey yapamamayı bırakıni düşünemiyordum bile, şimdi üretim olmasa da fikir var aklımda, biliyorum ki üretim de bunu takiben gelecektir.
bugün gökçe'nin böğürtlenli reçel albümünü aldım. çok eğlenceli, kıpır kıpır bir albüm olmuş, bütün yaz dinlenebilir kanımca:) www.gokceonline.com fotoğraflarını da deviantarttan fatih çekmişti. (www.rimedhitaf.deviantart.com) bence fatih son zamanlarda gördüğüm en başarılı yönetmenlerden ve bunun yanında da fotoğrafları çok başarılı. ileride adını daha çok daha çok duyacağız emin olabiliriz bence bundan.
bir de nöraldeki %50 hatayo onbinde 1'e düşürdüm yada binde birdi şu anda pek hatırlamıyorum, aa aldım dersten, merak edenlere duyurulur:)

20 Mayıs 2007 Pazar

nöral,anne,d80,caz...

Evet başardım. Sonunda %50 hata ile çalışan bir sistem tasarladım. Delay sayısını arttırdım, hidden layer sayısını arttırdım ve hiçbirşey hatamı %50'nin altına düşürmedi.şimdi hocanın karşısına bununla çıkmayı düşünüyorum. Ve ayrıca u sadece öğrenme kısmı bunun birde kontrol kısmı var ki...Ya %50 hata ile öğrenen algoritma kontrol etse ne etmese ne, bırakırım motoru çıksın sonsuz hızlara kaçsın valla umursamam. SAat gecenin ikisinde hala yapay sinir ağı tasarlamaya çalışıyorum ve bence ben de artık şu ineklerden olmayoulnda çok büyük bir hızla ilerliyorum. Nedir yani?
Annemler geldi bugün Eskişehir'den. Çok garip insan uzakken özlediğini o kadar da anlamayabiliyor ama yüzyüze gelince yaw özlemişim diyorsun. İyi ki gelmişler ama ne yazıkki yarın geri gidiyorlar. Keşke şöyle bir hafta falan kalsalardı, ama benim işim sınavım bla bla blam olmasaydı.
Tabi ki bir anne ziyaretinin bütün vazgeçilmezlerini getirdi annem, börektir, zeytindir (gemlikten gelmişler de) kektir veee tabiki zeytinyağlı dolmadır. Şimdi ekran karşısında canınız istemeden yiyecek birşeyler ben bu konuyu noktalasam daha hayırlı olacak kanımca:=)
Yarın İtalyanca dersim var. Ben çok özenerek başlamıştım kursa, artık 6. kurdayım ama inanılmaz sıkıldım, resmen sürünerek gidiyorum keşke biran önce bitse de kurtulsam. Ha bıak diyeceksiniz belki ama yapamam efendim, ben biraz başladığı işi bitirmesi gerektiğini düşünenlerdenim.
Birde bugün dijital SLR'lerin fiyatlarına baktım aman tanrım ABD'de bile 1000$ D80'in fiyatı. Ben zavallı devlet memuru maaşımla bunun uzağına yakınına yaklaşamayacağıma göre hayal etmekten vazmı geçsem diyorum ama o akdar güzel ki dayanamıyorum. 2 senedir hayalini kuruyorum ve alamıorum da.
Kapanışı yaparken fonda Ella Fitzgerald ce Louis Armstrong'dan April in Paris çalıyordu oysa inatla aklımda dönüp duran şarkı i won't dance don't ask me isimli Sinatra parçasıydı

17 Mayıs 2007 Perşembe

nöral network

Bana artificial neural networks,system identification and control dersinin projesinde kullanmak üzere veri lazım. ama ne bir dc motordan, ne de bir aydınlatma sisteminden işime yarayacak veri kümesini oluşturamıyorum. saat 12'den beri aynı şeyle uğraşıp hiç ilerleme kaydedememiş olmak beni çok üzdü. projeyi çarşamba teslim etmeliyim oysa ki. içimden bir ses bu konuda artık çabalamaktan vazgeçmemi ve mümkünse finallerime çalışmamı söylüyor ancak gene de %10 bile olsa projeden vazgeçemiyorum. ayrıca da hocanın proje yapmayanı bırakırım tehdidi çok etkiliydi:)
offffffff
kimse yok mu yardım edebilecek?

16 Mayıs 2007 Çarşamba

Selamlar

Bugün 16 mayıs 2007 ve ben ilk defa bir blog girişiminde bulunuyorum, üstelik final haftamdayım ve yazmam gereken kocaman bir DC Motor kontrol programı var, yapay sinir ağı çalışmam lazım falan filan ama tabii ki bunlar sadece öğrencilikle ilgili can sıkıcı detaylar, kanımca hepsi zamanla bitecektir.
mümkün olduğunca sık yazmaya çalışacağım, mümkün olduğunca sık fotoğraf yüklemeye çalışacağım vede. Umarım düşündüklerimi yapabilirim.
Şimdilik bu kadar görüşmek dileğiyle efendim.
Sezen