30 Ağustos 2010 Pazartesi

Balayı Günlükleri- Barcelona-II





Balayı Günlükleri- Barcelona-I





Balayı Günlükleri- Barcelona-III











Aylardan sonra tekrar merhaba;

Şimdi bazılarınızn bildiği gibi ben evlendim. Evlilik demek koşuşturma demek, ki koşuşturmalarımın çoğunu sizlerle şuradan paylaşmış, ve en son bir düğün yazısı ile de son noktayı koymuştum. Düğünden sonra bu blogu ilgilendiren kısım ise tabi ki balayı gezisi oldu: Büyük İspanya Turu. Büyük çünkü neredeyse bütün Doğu İspanya'yı gezdik. Barcelona-Valencia-Granada-Cadiz-Sevilla. Çok fazla fotoğraf, çok fazla yazılacak şey var. O yüzden de bölümlere ayırmaya karar verdim. Kemerlerinizi bağlayın, ilk durağımız Barcelona:

Biz düğünden bir gün sonra hemen balayına çıktık. Düğünün ertesi günü yorgun argın eve gelip, valizleri toplayıp sonra da gece abes bir saatte uçağa binmek kolay olmadı tabi ki. Ayrıca biz Türkiye'den ayrılırken Google Maps hala çalışmıyordu, bir türlü de çalıştıramadık. Sonuç olarak Barcelona'da kalacağımız otelin sadece adresi vardı elimizde. Hotel Amrey Diagonal: Diagonal Caddesi 161-163. Peki dedik orda bir yolunu buluruz. Bu arada İphone uygulaması metro son derece yararlı. Tek sıkıntı hangi duraktan binip ineceğine karar verebilmek. Biz Diagonal durağında inmek için öncelikle havaalanından RENFE'ye bindik. Barna -Sants istasyonunda da metroya aktarma yaparak Diagonal durağında indik veeeee... İşte ikinci hata. Ne birinci hatayı söylemedim mi? Birinci hata tabi ki araba kiralamamaktı. Hem otobüs biletlerinin bu kadar pahalı olacağını tahmin etmemiştik, hem de uzun mesafelerde hiç bilmediğimiz bir ülkede nasıl araba kullanacağımızdan emin değildik. Biz Valencia-MAdrid otobüs biletine baktık. 20 € civarındaydı. sakın kanmayın, diğer mesafeler çok pahalı. 10 günlük araba kiralama 300 €tutuyordu, biz de 250 € civarında otobüs bileti ödedik. Her neyse ikinci hataya gelelim: Biz Diagonal durağında değil, Glories’t inmliymişiz, ancak bunu anca oraya gidinceee anlayabiliyorsunuz ne yazık ki. Otelimiz 161 numarada, metro çıkışı 500. Biraz yürüdük ama olacak gibi değil ki. Uğur’a yürümeyi mi düşünüyorsun bu mesafeyi dedim. Bn yürümeyi düşünüyorum dedi. Ben hiç düşünmüyorum taksiye bineceğim dedim. Onun korkusu da taksicilerin İstanbul’daki gibi turist kazıklamasıydı ama neyse ki kimse bizi kazıklamaya çalışmadı. Otele kazasız belasız ulaştık. Mesaf yürünemeyecek gibi değilmiş ancak valizlerle imkansızdı. Bu arada Barcelona metrosunda iniş yönünde hiç yürüyen merdiven yok duraklarda. Asansör de çok az durakta var. Bu kadar turistik bir şehirde çok acayip. Turizmden de ötesi, engelli vatandaşlarını düşünmüşler, her kaldırım, her otobüs onlara göre düzenlenmiş, ama metro çok zor gerçekten de. Sonuç olarak otelimize çok yakın bir metro istasyonu varmış, ismi Glories. Orayı kullanmayı öğrendik. Barcelona’da 10luk metro biletleri ucuza geliyor. Nerdeyse tek biletin yarı fiyatına. Üstelik tek bir bileti iki kişide kullanabiliyorsunuz. İlk gün biraz dinlendikten sonra La Rambla’ya gittik. Amacımız sadece ufak bir şehir turu, çünkü önceki günkü yorgunluk, uçak falan derken pilimiz bitmiş. La Rambla İstiklal Caddesi gibi bir cadde. Metro’dan Plaça Catalunya’da iniyorsunuz, büyükçe bir meydanı geçip caddeye giriyorsunuz. Vatan Caddesi kadar geniş bir cadde düşünün. Trafiğe sadece iki şerit vermişler. Bir gidiş bir geliş. Devamı tamamen yayalara ayrılmış. Yolun ortasında çeşitli performanslar sergileniyordu. Mesela kendilerine kanatlar takmış, garip yaratıklara dönüşmüş insanlar, yok tabuttan çıkanlar falan. Her ne kadar Uğur bu sokak performanslarını çok beğendiyse de, ben biraz tımarhane kaçkını gibi göründüklerini düşünüyorum. Düşünsenize: Ne iş yapıyorsunuz? La Rambla’da tabuttan çıkıyorum:P Caddenin sonunda Colomb heykeline ve limana ulaşıyorsunuz. Eski liman denilen bu bölgeye pek çok hoş restaurant kurulmuş, yerler ahşaptan yapılmış, insanlar kitap okuyorlar, yürüyüş yapıyorlar çimenlere uzanıyorlar. Yani bir anlamda bir dinlenme mekanı oluşturulmuş şehrin ortasında. İlk gün çok yorgun olduğumuz için sadece ufak bir tur atmakla yetindik. Bir de sanırım Uğur’da da var aynı şey. Bir şehre ilk gittiğimde tedirgin oluyorum. Nereler tehlikelidir, nereler güvenlidir önce bir anlamak istiyorum.
İkinci gün dedik ki şu Bus Turistic otobüslerine binelim bir görelim bakalım şehirde neler varmış. Bu otobüslerin üç hattı var. Gün boyunca hepsine binip inebiliyorsunuz. Biz ilk olarak mavi hatta bindik ve Gaudi’nin b itmeyen katedrali Sagrada Familia’da indik. Ancak katedralde içeri giriş için çok uzun bir kuyruk olduğu için dedik ki biz buna yarın sabah erken gelelim. Sanki Ziraat Bankası’na gidiyoruzJ Türküz ya. İkinci durak Gaudi’nin eserlerinin olduğu Park Güell’di. Gaudi’nin meşhur kertenkelesi burda. Ancak turistik yerler çok çok kalabalık oluyorlar ne yazık ki. Fotoğraf açısından pek tatmin edici değildi. Sadece birbirimizin fotoğrafını çekebildik. Gaudi ise enteresan bir mimar. Kullandığı malzemelerin sonu yok sanki. Barcelona’nın üzerinden kocaman bir fırça ile geçmiş, nereye kafanızı çevirsniz ondan birşeyler görüyorsunuz. O zaman buradan çıkıp Camp Nou’ya gidelim dedik. İçeri girmeye de çok istekliydik. Ama kişi başı 17 € bilet parası açıkçası bizi biraz üzdü. İlerki günlerde başımıza neler gelecek bilemedik. Bir futbol stadyumuna da bu kadar para verilmez ki dedik. Ama futbol sevmeyen Uğur’un bile içinde kaldı biliyorum. Barcelona’nın mağazasını gezdik, çeşit çeşit formalara baktık. Bu üç durakla nerdeyse akşamı ettik ama para verdik ya, bütün hatları gezmemiz, en azından nerelere gittiklerini görmemiz lazım dedik ve ikinci hatta gçtik. İkinci hatta Plaça d’espanya gezilebilir diye düşündük. Ama akşam olduğu için bunu başka bir güne bırakalım dedik. Üçüncü hatsa sadece plajları geziyordu. Biz biraz düğün hazırlıkları nedeniyle cahil kaldık tabii İspanya’ya. Bildiğimiz bir paella var bir de sangria. Oysa bütün restarurantlarda Tapa diy birşy yazıyor. Girdik birisine. Fırlama tipli bir Japon garson geldi. Dedik ki biz bu Tapa nedir bilmiyoruz bize önerir misiniz? Olur dedi, patates yiyebilirsiniz, ya da paellayı önerebilirim. Ama bir kişi bir tabakla doymaz, genelde 5-6 tabak sipariş verirler. Biz fiyatlara bakıyoruz. 5 €’dan aşağıya Tapa yok. Bir de anlayamıyoruz neden 6 tabak yiyelim ki. Neyse dedik şu paelladan başlayalım, doymazsak yenisini isteriz. Küçücük bir tabakta, birkaç kaşık paella geldi. Üzerinde de karides olduğunu tahmin ettiğim duyargalı bir hayvan. Karidese çatal bıçakla daldık, ertesi gün gördüm ki insanlar onu emiyorlar ama yapamazdım zaten o ayrı. Doymadık tabi ki. Bu sefer madem İspanyol papatesi yiyelim dedik. Bir tabakta ondan istedik. Bildiğiniz patates kızartmasını yoğurtlu-mayonezli ve bol sarımsaklı bir sosla getiriyorlar. Bol sarımsam dediğim şeye dikkat edin, gözlerinizden çıkıyor sarımsak. Zaten İspanya’da soğan ve sarımsak her yemeğin vazgeçilmezi. Bir balayı çifti için hiç hoş değilJ Ayrıca orada içtiğim bir kadeh sangria beni bir çarptı, otele nasıl döndüm bilmiyorumJ
Üçüncü gün artık denize gitme zamanıdır dedik. Otelimizden 20 dakikalık bir yürüyüşle sahile inilebiliyor. Barcelona’da 7 tane plaj var. Hepsi yan yana. Bizim indiğimiz plajın önünde bir dalgakıran vardı. Dedim ki şu yandaki plaja geçelim bak orası tam açık deniz. Zaten plajları görüyoruz, hadi yürüyelim dedik. Plajda Uğur deniz doğru bakıyordu, ben de sahile. Sezen bu adam çıplak mı dedi. Evet ya adam çıplak dedim. O anda bir dumur yaşadık. Resmen filmlerdki gibi oldu, önce birbirimize sonra da plaja baktık ve bir an kalakaldık. Nerdeyse herkes çıplaktı. Eurotrip filmindeki çıplaklar kampı sahnesi ikimizinde gözlerinin önünden geçti. Ne geri dönebildik, ne ilerleyebildik. Benim esas endişelendiğim konu ise başka bir plajında böyle olma olasılığıydı. Mayolu girmenize birşey demiyorlar ama sonuçta kafamızı kaldırınca her tarafta çıplak insanlar görüyoruz, ki bu da hiç rahat bir durum değil. Yavaşça diğer plaja doğru kaçtıkJ Neyse ki orada sadece üstsüzler vardı. Şemsiyemiz olmadığı için plajda çok oyalanamadık. Öğlen güneşi gerçekten de yakıyordu. Bir de kimse doğru dürüst yüzmüyor. Deniz inanılmaz derin, iki adımda boyu geçiyor ama kimsenin yüzmemesi de çok entrsandı.
Dördüncü gün artık şu Sagrada Familia’ya gidelim dedik. Sabah erken kalktık, katedrale gittik. Sıra bir önceki günün üç katıydı. Tamam dedik akşam gelelim o zaman. O zaman Plaça d’Espanya’ya gidelim. Biz sandık ki bir Dolmabahçe Sarayı gibi saray göreceğiz. Ancak sarayın içine çeşitli dönem eserlerini sergilendiği bir müze kurmuşlar. Açıkçası pek müze görmek istemiyordu canım. Uğur’da hiç istemedi. Biz ancak sarayın önünde birkaç fotoğraf çektirdik. Teleferiğe binip Montjuic’e gittik. Montjuic’te bir kale var sadece, ve çok ilginç birşeyler de yok. Ama teleferiğ binmek, oradan da fünikülere binmek değişikti. Barcelona’yı havalardan süzülerek gördükJ Akşam hava kapamaya başladı. Biz Sagrada Familia’ya gittik. Başka katedraller genelde aynı tarz yapılmalarına rağmen Sagrada Familia gerçekten çok farklı. Gaudi’nin ömrü katedrali bitirmeye yetmemiş, Barcelona’lılar bitirmeye çalışıyorlar. 12 tane kulesi olması gerekiyor, ancak 4 tanesi yapılmış. İçeride de yapılması gereken çok iş olduğu belli. Ancak şöyle entrsan birşey var. Gaudi’ye siz bu işi bitiremeyeceksiniz demişler. O da benim bitirmem önemli değil, benden sonra birileri gelir, farklı birşeyler katar demiş. Yani o zaten böyle birşyi bekliyormuş gibi hissettim ben. Asansörle kulelerden ikisine çıkılabiliyor. Biz birisine çıktık. Barcelona’yı tepelerden gördük, merdivenlerle aşağıya indik. 400 tane sarmal merdiven. Akşam hava kararmaya başlamıştı biraz zor oldu. Ama klostrofobisi olmayanlara tavsiye edebilirim. Çıkışta deli gibi yağmur yağıyordu, müzeyi üstümüze kapattılar. Barcelona’da da ıslanmadık demedik.
Barcelona ile ilgili birkaç not düşeyim. İspanyolca veya Katalonca bilmeniz hayatınızı kolaylaştırır ama İngilizce de konuşulabiliyor.
Metro ağları çok gelişmiş, herhangi bir güvenlik sorununa da rastlamadık.
Gotik katedral saat 5e kadar ücretli, saat 5ten 6ya kadarsa ücretsiz.
Plaça Reile’de ki Les Quinze Nits restaurantının önündeki kuyruğa anlam verememiştik ama gelince öğrendik ki çok meşhur bir yermiş. Fiyatları uçuk değildi ama biz menüde pek ne olduğunu anlamadığımız için oturmadık, ben pişman oldum.
Müze bilet ücretlri biraz pahalı ama daha güneyde bu kadar pahalı değiller ve Barcelona kadar da çok gezecek müzeleri yok. Biz biraz cimri davrandık keşke davranmasaydık.
Genel olarak şehir birazcık pahalı.
Sevilla’ya kadar başka bir H&M mağazasına rastlamadım. Barcelona’dakileri iyi değerlendirin.
La Rambla’da bir Pazar yeri var. Biz pekbirşeye benzetemedik ama çok meşhurmuş. Tabaktaki meyvaları is hayat kurtarıcı.
El Corte Ingls diye bir mağazalar zinciri var. Çok pahalı.
Evt bayanlar baylar, bir sonraki durağımız Valencia. Barcelona-Valencia yolculuğumuz 4 saat süreck. Yolculuktan önce biraz uyumanızı tavsiye ederim.
Bir sonraki durakta görüşmek üzereeee....

Not: Bu yazı aynı zamanda http://sezen.atacphotos.com/blog/ adresinde de yayınlanmaktadır.