18 Kasım 2015 Çarşamba

Likya Yolu 3. Gün: Açılın Biz 30 Km Yürüdük

Günaydın,

En zorlu güne hoşgeldiniz. Peşinen söyleyeyim, o kadar çok yürüdük ki sanki bu kadar çok yürünemezmiş gibi geliyor hala. Kolay bir gün değildi ama çok keyifliydi.

Sabahleyin evde komik bir durum vardı. Önceki akşam Mehmet Abi köyden süt almış, sabah kalkınca kaynattı. Kahvaltıda herkese birer bardak süt içirmeye çalışıyor. Hani sütü bırakmak gibi bir şansımız da yok çünkü artık Kayaköy'den ayrılıyoruz. İçmek istemeyen yetişkin çok tabi ki. Zaten uzun yol yürüyeceğiz, kimse bağırsaklarını zorlamak istemiyor. SIcak süt bir şey yapmaz diye biliyorum ama ben de tedirginim tabii. İçtik gene de napalım? Mehmet Abi'yi kıracağıma kafamı kırayım yani:) Neyseki hiç bir yan etkisi olmadı:) 

Sütlerimizi içtikten sonra yola çıktık, Kayaköy'den dik bir çıkışa başlıyoruz. İlk önce istikamet Hisarönü.  Önden Uğur ve Berkant Abi biraz hızlı bir tempo tutturdular. Sally bile biraz hızlı yürüyorlar, çok yoruluruz dedi ama dinlemediler. Daha ilk etapta pestilimizi çıkardılar. Yani dersimiz şu olsun, önemli olan çok hızlı yürümek değil, önemli olan sürdürülebilir bir tempo yakalayabilmek. Her neyse.   




Yol boyunca tabelaları göreceksiniz zaten. Ayrıca ilk gün gösterdiğim kırmızı beyaz çizgiler de hep bize eşlik ediyor.  




Civarda çok fazla keçi var tabii, tam da keçilere uygun bir ekosistemden bahsediyoruz ne de olsa. 



Yukardaki çoban teyzeyle tanışın. Kadın bana tuhaf bir ders verdi. Esasında bilmediğimiz bir şey değil, ama hep hatırlamak gerekiyor. Köpeği bizimle oynamak isteyince (bu da barınaktandı) birazcık sohbet ettik. Emekli olmuş, esasında gezmek istiyormuş. Ama Kayaköy'de yaşarken birisi ona bir oğlak vermiş. Kadın da oğlağa kıyamamış. Dünyayı gezecektim, dağda çoban oldum insan ne oldum dememeli dedi. 



Hava kapalı mı ne? 



Hisarönü'nde ufak bir kahve molası verdik ve önceki gün dolmuşla çıktığımız yolu inmeye başladık. Sally Babadağı'nın eteklerinden geçeceğiz dedi. Bir daha düşünelim bunu bence. Orası etekleri değil omuzlarıydı:D



Ölüdeniz girişinde bir başlangıç tabelası var. Burdan itibaren Babadağı'na doğru yürümeye başlıyoruz. Ölüdeniz'e gittiyseniz eğer, Babadağı yamaç paraşütlerinin atladığı dağ. Ve bizde sanki atlamışız kadar olduk. Zaten yamaç paraşütü yapmayı çok istiyorum ama burdaki manzaralardan sonra şart oldu bile diyebilirim.  




Tamam zirveye kadar çıkmadık, ama bence çıkmış kadar olduk yahu:D



Yol aşağı yukarı bu şekilde ilerliyor ve sürekli tırmanıyoruz. Bir kaç yerde kuyu var ama içme suyu yok. Likya yolu için bunu okumuştum zaten. İçme suyu bulmak çok zor. O yüzden yanınızda yeteri kadar su taşıdığınızdan emin olmalısınız. Ne kadar taşıyabilirsiniz bilemiyorum. Ben aşağı yukarı 1.5 lt taşıyordum ama Sally bir Camelbak ile 3-4 lt taşıyordu mesela. Dediğim gibi su önemli ama bir optimizasyon yapmak gerekiyor. Köylerden bulup alırım diyebilirsiniz ama köyler de birbirinden uzak konumlanmışlar. 
  





Bu güzellik çok ayrı bir paragraf hatta ayrı bir yazı hak ediyor. Likya ile tanışın. Başlangıç tabelasının oralarda bizimle yürümeye başladı. Başlarda Tiger Lily çok sinirlendi tabii ama Likya o kadar tatlı ki onu kabullenmemek çok çok zor. Önceleri biraz yürür gider nasılsa diye düşündük ama baktık bizimle Babadağ'a tırmanıyor. Sally dedi ki bu köpeği kovmak lazım, bunun bir çevresi vardır ama bazen yürüyüşçülere takılıp çok uzaklara gidiyorlar, sonra da dağlarda perişan oluyorlar. Kovmak tatsız bir iş tabii ama Sally de haklı. Peki dedik, biz yapamayız sen yap. Sally kışt dedi gitmedi, köpeğe değmeyecek şekilde taş attı gitmedi. Köpek gerçekten bizimle yürümeyi kafaya koymuş. Umrunda bile değil git dememiz. Sonuç olarak takıldı peşimize. Hiç sesi çıkmıyor, yemek istemiyor, su istemiyor. Sally yemek verirseniz sizden ayrılmaz dedi. Disiplinli duruşumuz yarım saat falan sürdü galiba. Çünkü kayıtsız kalmak imkansız. Neyse dedik, bu hayvanı kabul edecek bir köy evi buluruz elbet. Zaten her şeyin bir sebebi yok mu hayatta? Demek köpek de bizimle gelecekmiş. Bir de isim verdik kendisine. Likya tabi ki. İstediği kadar gelsin dedik. Zaten o kadar özgür ruhlu bir hayvan ki. Atlıyor, zıplıyor, keçilerin peşinden koşuyor. Koşup koşup size doğru geliyor, ama mesela kafasını sevdirip gidiyor. Dediğim gibi özgür ruhlu bir hayvan. Yol boyunca Likya'yı ne yapacağımızı tartıştık. Esasında bir yuva bulsak çok güzel olur ama bu hayvanı alıp İstanbul'a falan getiremeyiz. Keçi kovalayan hayvanın İstanbul'da ne işi var? Köylüler alsa süper olur. Zeynep Abla ile ikimizin de kafasından aynı hayal dönüp duruyormuş. Bir köye giriyoruz, bir çocuk buna ismini söyleyerek koşuyor. Köpek de ona doğru.  




Öğlen yemeği için Kozağaç Köyü'nde mola verdik. Bir aile bize gözleme ve kahvaltılık hazırlamıştı. Gerçekten de çok lezzetli gözlemeler yapmışlardı. Bir de kendi balları vardı. Çam balı. Bunu bir kenara yazın, kilosu 15 liraydı. Bu bilgiye yarın ihtiyacımız olacak çünkü. 

Bu arada Kozağaç'ın girişinde bir çeşme var, suyunuzu doldurabilirsiniz. Biz içtik ölmedik:D




Kozağaç'tan ayrıldıktan sonra Kirme'ye doğru yürüyoruz. Yolda bir inek sürüsü ile karşılaştık. Likya'yı görmeniz lazımdı. Keçilerin arkasından koşuyor ama inekleri görünce ne yapacağını şaşırdı, o kadar korktu ki. Neyseki ekipte veteriner de var:D Duygu elimizden tuttu da (kabul edeyim ben de ineklerdne biraz tedirgin oldum. İneklerden değil de öküzden daha doğrusu) geçebildik ineklerin yanından. 




Bu bir ilkokul. Ama gördüğünüz gibi terk edilmiş. Köylerdeki çocuklar Ovacık'a götürülüyormuş. Ovacık en az 1 saat sürüyor. Keşke köydeki okulları tamir etseler de çocuklar taa Ovacık'a gideceklerine daha yakındaki bir köy okuluna gitseler. Hem şu okulun ne kadar  güzel olduğuna bakar mısınız? 



Güzelliğe bakar mısınız? Bu da buzağı. 

Kirme'de çok yaşlı bir adam varmış, Kurtuluş Savaşı'nı görmüş galiba, İngilizlerden nefret ediyormuş. Sally ona ben Avutralyalıyım demiş. 




Kirme gördüğüm en güzel köylerden birisiydi. Sanki sonbahar değil de ilkbahar gibi. O kadar yeşil her yer. Sadece çeşitli çiçekler yok, ilkbaharda onlar da açınca kafayı yeriz güzellikten galiba. Artık yolumuz Faralya'ya kadar yokuş aşağı gidiyor ama baya dik bir eğimle. O kadar yokuş yukarı çıkıp yorulduktan sonra bu sefer inmek inanılmaz zor geliyor. Dizlerimize binen yük gerçekten de çok fazla. 

Köyler baya terk edimiş bu arada. Gençler okulda ya da işte o yüzden de şehirde. Köylerde genellikle çok yaşlılar kalmış. Çok acı esasında. 



Faralya'ya ilk defa gittim, Kelebekler Vadisi'nin tepesi. Vadiye yürüyerek inilebiliyormuş ama ancak bilen birileri inmeli dedi Sally. Hayli tehlikeli ve her sene bir kaç kişi düşüp ölüyormuş. İplerle falan iniliyormuş, en güzeli denizden tekne ile gelmekmiş.

Faralya'nın içinden geçerken bir duvardan sarmal bir kedi atladı, koşarak yanımıza geldi. Bak git bizde iki köpek var diyoruz, kedinin umrunda değil, baya takip ediyor bizi. Horoz ve eşeği de bulursak Bremen Mızıkacıları olacağız dedim, belki de grubun adını Likya Yürüyüşçiüeri yerine Bremen yürüyüşçüleri koymalıydık bilmiyorum. Biz günbatımını izlerken, fotoğraf çekerken kedi de bizimleydi. Kedi dediğin evinden uzaklaşmaz gider birazdan dedik. 




Gün batımı böylesine güzel işte. 






Aşağısı Kelebekler Vadisi. 




Gün batımından sonra otele geçtik, kedi ve köpekler de bizimle beraber. Tiger Lily'nin yeri vardı zaten ama Likya'yı istemiyor yanında. Neyse ki Likya kendine bir yer buldu. Kedi ortalıkta görünmüyor ama onun için pek endişelenmiyoruz. Kendi yolunu bulur elbet, köy onun sonuçta. Akşam yemeği sırasında ekipten arkadaşımız Bilge Likya için bir yer buluyor. Kaş'ta arkadaşları varmış, endişelenmeyin yürüyüşçülerin peşine takılıp yürüyen çok köpek oluyor ama eğer isterseniz ve o da isterse getirin Kaş'a, biz burda sokaktaki diğer köpeklerle beraber bakarız ona diyorlar. Likya'yı da besleyip suluyoruz ve gönül rahatlığıyla yatıyoruz. Ama bu gece açıkçası pek rahat uyuyamadım. Çok fazla yürümüşüz, bacaklarım ve belim gerçekten çok ağrıyordu. Otelde kaldığımız için çok mutluyum, gerçi yataklar ekstra rahatsız ama bu yorgunlukla çadırda falan kalanları iki kere takdir etmek lazım. 

Özet:
Atılan Adım: 38898 (Ortalama)
Yürünen Mesafe: 30 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı: 2 - 3
Harita - Aşağı Yukarı 


Hiç yorum yok: