5 Aralık 2015 Cumartesi

Likya 4. Gün

Merhaba,

Bir süre aradan sonra kaldığımız yerdne yürümeye devam ediyoruz. Ama bu yolculukla ilgili öğrendiğim ve gerçekten canımızı sıkan, hepimizi çok çok üzen bir konuyu da paylaşmak zorundayım. Ne yazık ki sevgili Tiger Lily bir yürüyüş sırasında zehirlenmiş ve kurtulamamış. Şimdi fotoğraflara baktıkça içim acıyor. İnsanoğlu neden böyle acımasız? Hayvanları zehirleme hakkınız bize kim veriyor? Doğaya bu kadar kötü davranarak varlığımızı daha ne kadar sürdürebiliriz? Huzur içinde yat sevgili Tiger Lily. Seni tanıdığım için çok mutluyum. 

En son Faralya'da kalmıştık ve 30 km yol yürümüştük. Bugün biraz daha az yürüyeceğiz merak etmeyin ama hem çok zorlu bir yoldan  yürüyoruz hem de çok dik bu seferki yolumuz.

Kahvaltıyı müteakip yola koyuluyoruz Faralya'dan. Köpek Likya'da bizimle. 





Bilmiyorum artık manzaralar ne kadar güzel dememe gerek var mı? Her döndüğümüz köşe birbirinden güzel sonuçta. 





Bu Hobbit evi gibi olan mekan Kabak koyunun üzerinde bulunuyor. Geceliği yaklaşık 1000 TL düzeyindeymiş, Tarkan falan gelip kalıyormuş. Biz geçtiğimizde sezonu kapamışlardı. Ama çeşmelerini, tuvaletlerini kullanmamıza izin verdiler. Bir de keçiboynuzlarını topladık. Sonuçta enerjiye ihtiyacımız var. 


Yol boyunca insanlar böyle taşlar dizmişler. Her geçen yenisini eklemiş. Bir taş da biz koyduk. Ben değil Zeynep Abla. Ben böyle işlere elimi sürmem, kesin deviririm çünkü.


Tam buralarda bir yerlerde yürürken bir şey oldu. Yolun her iki tarafında da devasa arı kovanı blokları vardı. Etrafımızda derinden gelen bir uğultu, vızzzzzzz diye. Bir şaşkın şaşkın durup tartışmaya başladık. Önceki gün kilosu 15 liradan bal almıştık ve gerçek bal mı değil mi emin olamıyorduk. Ama işte şaşkın şehirliler olduğumuz için bunu tam da arı kovanlarının olduğu yerde tartışmaya başladık. Esasında çok fazla kovan vardı, neden gerçek bal olmasındı. Şehirde bal ne kadar pahalıydı derken bir anda Duygu arı soktu beni diye çığlık attı. Dönüp Duygu'ya baktım ve kaşının üstündeki arıyı gördüm. O sırada Duygu saçımın içinde diye çığlık atarken Zeynep Abla ona yardım etmeye çalışıyordu. O sırada ben de kafamın içinde bir uğultu duymaya başladım. Kafamın içinde arı var dedim. Uğur koştu geldi, hayır yok dedi ama size anlatamam çok fena bir sesti saçımın içindeki. Bir taraftan da düşünüyordum: Acaba bal arısında mı hareket edip kaçırmak gerekiyordu, eşek arısında mı? Ama korkudan da tepiniyordum ve kaçınılmaz son geldi. Arı beni kulağımın arkasından soktu. Babam hep sinek sokması gibi derdi ama ben size söyleyeyim alakası yokmuş. Baya da çok acıyor. Beni hiç arı sokmadığı  için allerjim var mı yok mu bilmiyorum. Bir taraftan da ya allerjim varsa ve ölürsem diye korkuyorum. Üstelik kolumdan falan sokmadı ki, kafamdan soktu. Allerjim olmasa bile tepki gösterebilirim. Şah damarımın yanından soktu sonuçta. Neyse grupta doktar, eczacı var. Sally'de büyük bir ecza çantası taşıyor. Birer hap yuttuk, bir krem sürdük devam ettik yolumuza. 




Sally kendi boyunbağını çıkarıp bana verdi. Arılar sokmadan benim de olsaydı keşke. Şimdi burası bir kanyondu. Ve baya da zorlu bir kanyondu. Sanırım çok yorulduk ve dikkatli olmaya çalıştığımız için fotoğraf çekmemişim. İşte bir mola anında yukardaki gibi görünüyormuşuz. 



Kanyonun çıkışında bir bahçede mola verdik. Bu bahçeyi geçmişte bir köylü yapmış. Adam köyden bir kız istemiş, tarlası sapanı yok diye vermemişler. Adam da gelmiş, köyün biraz dışında bu zeytinleri dikmiş, kendisine bahçe yapmış. Yıllar sonra kızı alabilmiş. yıllarca burda yaşamışlar. 
  





Yürüyüşümüze Alınca'da çay molası verdik. Esasında saat 3 gibi buraya varabilseydik Karaağaç'a kadar olan 5 km için minibüse binecektik ama yetişemedik. Sally yol çok sıkıcı demişti. Asfalt ve gerçekten de çok sıkıcı bir yoldu ne yazık ki. Yukarda Yedi Burunlar'ı görüyoruz. 



Tam bir şehirli gibi çocuklara top kaçarsa ne yapıyorsunuz dedik. Bize en doğal cevabı verdiler: Gidip alıyoruz. Atan alır gibi bir kuralları da yokmuş. 















İşte 5 km'yi böyle yürüdük. Arada bulutlar gelip heyecan yaptırdılar ama genel olarak sıkıcı bir yoldu. 



Son geldiğimiz nokta Black Tree Cottages. İngiliz ve Türk bir çiftin yeriymiş. 50 dönümlük  arazide bir çiftlik. Biz gittiğimizde sezon çoktan kapanmıştı. Sally'nin hatırı için açık tutmuşlar biz gelene kadar ama tabi ki artık sonbahar her yere yayılmıştı. Şöminelerin yandığı zamanlarda sıcak, şömineler yanmadığında ise üşüdüğümüz bir gece geçirdik. Burda iki köpek daha vardı. İnanmazsınız ama ertesi sabah bir elimle Likya'yı ötekiyle Clara'yı seviyordum.  Köpeklerle de resmen iyi anlaşıyorum artık.

Özet:
Atılan Adım: 27731 (Ortalama)
Yürünen Mesafe: 18.4 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı: 2 - 4
Harita - Aşağı Yukarı 
Not: Bu sefer haritanın bir kısmını şurdan aldım: https://www.google.com/maps/d/u/0/viewer?mid=z6AS4fDsgbTg.k3XLz2xeAT0k&hl=en_US


Hiç yorum yok: