16 Kasım 2015 Pazartesi

Likya 2. Gün: Bir Tatlı Huzur Almaya Geldik

2. Gün. Yeteri kadar yorgun değilseniz başlayalım isterseniz. Sabah erkenden kalktık, sanırım saat 7 gibi. Uyanınca da gördüğümüz manzara tam olarak şu aşağıdaki. Ovayı sis basmış, güneş yeni yeni yükseliyor dağların ardından. Neye bakacağınızı şaşırıyorsunuz. Bu kadar güzellik sanki biraz fazla. 
Sally bugün planımızda deniz molasının da olduğunu söylüyor. Ki denizin D'sini duymak bile beni koşturmaya yeter. Neyseke grupta benim gibi başkaları da var. 







Yukardaki manzaraları işte bu sandalyeden oturup gözleriniz acıyana kadar seyredebilirsiniz. 







Bakın bu köpeklerle ne kadar da samimi olabildiğimi gösteren gerçek bir kare, tarihe not düşşün. 

Gelelim bugünkü yolumuza. Önce Kayaköy'ün içinden geçiyoruz ve eski köyü dolanıyoruz, önceki akşam göremediğimiz yerleri görüyoruz. Sonra da köyün içinden dik bir çıkış başlıyor. Kısa bir yoldu ama gerçekten de çok dikti. Bir ara yorulduk, meyve molası verdik. İlginç bir bilgi öğrendim, muz kabukları doğaya zararlı değil ve elbette çözünüyorlar ama çözünmeleri çok zaman alıyormuş. O yüzden de göz önüne atmasanız iyi olur dedi Sally. 
Müthiş eğimle yokuş yukarı çıktıktan sonra güzel bir iniş başladı. Üstelik bu sefer Likya Yolu'nun taşlarını da görebiliyoruz, sanki eski Likya'lılar gibi yürüyoruz yol boyunca. 

Aşağıda gördüğünüz manzaralar Gemiler Adası ve civarındaki koylar. Yani benim de yelkenlim olsa ben de bu koylardan birine demirlerim, günlerce de yerimden kımıldamam. 

Her kayadan fotoğraf çekiyoruz, attığımız her adımda değişen manzara bizi bizden alıyor. Ciğerlerimize dolan oksijen bizi hep bir adım öteye taşıyor. Sanki kanatlarımız da var, uçuverecekmişiz gibi. 






Resimde yüzenleri görüyor musunuz? Nasıl da huzurlular. Esasında içimizden ortamı trollemek, avaz avaz denize doğru koşmamak gelmedi değil ama yapmadık tabi ki:) Düşünsenize bize ne kadar sinir olurlardı. 

Burada biz trekking ayakkabılarımızla yürürken parmak arası terlikle yürüyen turistler de vardı. Hala şaşkınım, nasıl parmakalrı yara olmuyor? Her taraf taş, kaya sonuçta. 



Gemiler Adası'nı arkamızda bırakıp Ölüdeniz'e doğru ilerliyoruz. Denize girmemize de az kaldı esasında. 

Deniz fırsatını görünce kendimi kaybetmişim galiba, burdan sonra foto çekmemişim taa öğlen yemeği sonrasına kadar. Denize serindi, girince alışılıyordu. Havanın nispeten serin olduğu zamanlarda hep aynı sorun yaşanıyor. Girmek sorun değil, çıkmak sorun. Çıkınca rüzgarın da etkisi ile biraz üşüdük açıkçası. 


Öğlen yemeğini sahilde Kumsal Pide isimli bir yerde yedik. Ben zaten pide severim, bence hayli de lezzetliydi. Yemekten sonra minibüsle Hisarönü'ne çıktık. Neden minibüse bindik bilemiyorum, sanırım Sally asfalt yoldan yürümeyi pek sevmediği için. Hava da ufak ufak kapanmaya başladı. Yağmura karşı hazırlıklıydık ama yağmadı. Hisarönü çıkışından gene vurduk kendimizi ormanın içine, Kayaköy'e kadar orman içinden yürüdük. Yol zorlamaya başladı. Orman hayli sıklıktı, hiç aşağıdaki fotodaki gibi değil yani. Hava da kararmaya başlayınca yürüyüşün zorlaşacağı çok barizdi. Bu yüzden Sally'de hızlı yürümemizi hava kararmadan köye varmamızı istiyordu. 





Siz hiç tavuk ağacı gördünüz mü? Biz gördük. Tam bu tavukların olduğu yerde peşimizi ufak bir köpek takıldı. Ufak derken yavru yani. Evinden çıktı bizimle yürüyor. Evladım evine gitsene kaybolacaksın diyoruz, hiç umrunda değil, atlaya zıplaya yürüyor hayvan. Neyse bir süre sonra evden bir kadın çıktı, köpeği çağırdı da köpek gitti. Kayaköy'de en sevdiğim şeylerden birisi insanların hayvanlara çok merhametli davranmasıydı. Ve herkes barınaktan köpek almış, herkes aynı şeyi söylüyordu: Bunu yeni aldık barınaktan. Köpeği ölenler,  yeni bir köpeğe ihtiyacı olanlar hemen barınağa koşuyor. Çok güzel. 


Bir ara Duygu ile muhabbete daldık, artık köye de geldik diye bir rahatlama vardı, önümüzdekileri kaybettik. Bir an dağın ardına bakınca Ay'ı tanıyamadımi UFO sandım. o ne be dedim parlak parlak. Ay doğuyor dedi Duygu. Hayatımda bu kadar parlak doğan bir ay görmemiştim. 



Gece manzaramız da işte bu şekilde.Biz ne zaman Uğur'la yıldız izleriz diye heyecanlansak hep dolunay olur. Bu da o gecelerden biriydi. Ama Ay'ın da büyüsü başka işte. 

Bu gece biraz daha dirayetli çıktık, 11 falandı galiba uyuduğumuzda. Yorgunluk had safhada olsa da oksijen, keyifli insanlarla birlikte olmak enerjiyi tepeye çekebiliyormuş demek ki.

Özet:
Atılan Adım: 35668 (Ortalama)
Yürünen Mesafe: 23.9 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı:1
Harita - Aşağı Yukarı  (Belen'e benim çizdiğim yoldan mı girdik, yoksa soldan mı girdik emin olamadık. Bence bu yoldan ama Uğur soldan girdik diyor.)



Hiç yorum yok: