16 Kasım 2015 Pazartesi

Likya Rüyası - 1. Gün

Merhaba,

Bir rüyanın gerçek olması diyeyim ben size. Cennetten köşelere gittik geldiki geri gelmek istemedik. Likya Yolu 2002'de Garanti Bankası tarafından işaretlendiğinden beri hep yürümek istediğim bir yoldu. Trekkingi gerçekten de o kadar çok seviyor muydum gerçekten bilmiyordum ama Likya Yolu aklımdan çıkmıyordu. Geçtiğimiz ilkbaharda Uğur'un kuzenleri yürümeye karar vermişlerdi ama biz onlara katılamıyorduk. Sonra bir aksilik oldu. Bir gece arka sokakta yangın çıktı. O yangının paniğiyle Zeynep Abla yataktan fırlamış (onlarda bizim bir sokak üstümüzde oturuyorlar), fırlayınca da düşmüş ve kolunu çatlatmış. Yola çıkmalarına çok az zaman kalmıştı, iptal etmek zorunda kaldılar. Ne bileyim bize de kısmetmiş işte ama zeynep abla keşke kolunu çatlatmasaydı tabii. Onlar Ekim'e erteleyince yürüyüşü hadi dedim Uğur'a, biz de gidiyoruz. Ve gittik. İyi ki de gittik. Bu senenin bütün gezmelerine gol attı, hepsini (hatta yazamadığım Roma'yı bile) ikiye katladı. 

Neyseki temkinli davranıp 31 Ekim'de dönmek üzere almışız biletlerimizi. eh bu ülkede aniden seçim de olabilirmiş. Hazırsanız başlayalım. Hikayemiz gün gün devam edecek, yazacak çok şey, gösterecek çok fotoğraf var.

25 Ekim sabah 7de Dalaman'a uçuyoruz. O gün tabii bütün bir ülkenin saatin kaç olduğunu bilmediği gün. Uçağı kaçırmamamız mucize. Dalaman'a indiğimizde herkes bir şaşkın. Kimse saatten emin olamıyor. Analog teknolojinin gözünü seveyim. Kapı gibi kol saatim var, çat diye söylüyorum saati. 

Tur rehberimiz Sally. Evet bu biraz komik, bize Türkiye'yi bir İngiliz gezdiriyor. Kendisi 15 senedir Türkiye'de yaşıyor. Kuzenlerin İngiltere'den hem öğretmeni, hem arkadaşı. Tur planını, transferleri hep Sally ayarlıyor. Şimdi Likya Yürüyüşü diyince şunun altını çizeyim, biz biraz ekabiriz. Çadırda kalmadığımız gibi eşya da taşımadık. Otelden otele minibüs ayarladık, eşyalarımızı o taşıdı.Biz sadece gün içinde ihtiyacımız olanları taşıdık. O yüzden size çadır kurmakla ilgili bir tavsiye veremem. Ama şimdiden çanta taşımakla ilgili bir tavsiye vereyim. Çok zor. Ne kadar hafif, o kadar iyi. 

Dalaman'dan Fethiye'ye transfer oluyoruz ve öncelikle kahvaltı etmek istiyoruz. Grubumuz 10 kişi + 1 köpek. 



Sahilde Özsüt'te güzel bir kahvaltı ettik. Standart Özsüt'ün manzarası şu yukarda gördüğünüz kare. Esasında çok bayılmadığım Fethiye bile çok güzel görünüyor insanın gözüne. Sally kahvaltıda çok oyalanmayın hemen yürüyüşe başlayacağız dedi. Şaşırdım çünkü önce Kayaköy'e gideceğiz sanıyordum. Meğer yürüyerek gidecekmişiz. Önceki gün yağmur yağdığı için biraz endişeliyiz ya yağmur yağarsa diye. 





Yürüyüş yolu boyunca tabelalar var, ne tarafa kaç km yürüyeceğinizi gösteriyor. Fethiye'nin içinden birazcık yürüdük ve Likya Yolu'nun başlangıcına geldik. 



Gördüğünüz gibi orda yol falan yok esasında. Emin miyiz, burdan mı giriyoruz? Hay Allah ya, patika da mı yok derken sanki bir Hobbit kovuğuna girer gibi dalıyoruz ormana. Giren kayboluyor zaten. Moraller yüksek. Geceden gelen bir uykusuzluk var bende. Nedense yola çıkacağım zaman uyumayı beceremem. Bu sefer de şaşmadı, gece 2.5 falandı ben yatağa geçebildiğimde, zaten 4 gibi de uyanmak zorundaydım. Uykusuzluk var ama tuhaftır yorgunluk yok, baş ağrısı yok. Mis gibi hava, toprak kokusu derken insan uykuyu bile unutuyormuş. 



Pek çok devrilmiş ağaç gördük, anlaşılan geçen kış Fethiye'de de sert geçmiş. 



Yol bazen ormanın içinden gidiyor, hadi ona yol demeyelim ayıp olur. Bazen de gerçekten geniş bir yola çıkıyoruz. İşte yola çıktığımızda da böyle güzel manzaralar bizi karşılıyor. 



Tiger Lily su içiyor. Ben köpekten her zaman tedirgin olurum. Bu tatilde görenler inanamadı, iki elimle iki ayrı köpek seviyordum. Tiger Lily'de çok uslu bir köpekti.



Likya Yolu işaretlerini takip edebilirsiniz. İşaretler sık sık tekrarlanmış. Ama gene de ilk maceranız olacaksa bence ya bir rehberle ya da çok iyi bir harita ile gezin. 













Yağmurdan sonra doğanın sundukları inanılmaz. Her yer zümrüt yeşili. Her şeyde bir güzellik. İçim içime sığmıyor. İniş çıkışlar bile koymuyor. 





Şu arkadaş hareket etmese gerçekten de dal danardım, ot sanardım. Hareket edince o ne lan dedim. 






İlk gün yürüyüşümüz iki etaptı, ilk etapta Sally bizi çok yormadı ve Kayaköy'e geldik. Aşağı yukarı 6 km'ydi gerçekten de. Kayaköy'ü hep çok görmek istemiştim ama yol üstü olmadığı için hiç denk gelmemişti. İki gece Sally'nin misafiriyiz. Sally'de Kayaköy'de bir taş evde yaşıyor. Ev o kadar büyük ki 10 kişi kalabiliyoruz. Manzara tepeden Kayaköy'e bakıyor. Hava daha soğuk olsa şömine ile yakılırdı ama hava sıcaktı. 



11 gibi başladığımız yolu saat 2 gibi btirdik. 3 saatte 6 km mi yürüdünüz de diyebilirsiniz ama yolun zorlu olduğunu belirtmek isterim. Bir kere her yer çamurdu, kaymamak için dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca bir patika falan yok, ormanın içinden öylece yürüyorsunuz. Gerçekten dikkat gerektiriyor ve zaman alıyor. 

Akşam yemeği için Kayaköy'ün içindeki Blue Butterfly'a gideceğiz. Biraz dinlendik, Sally bizi daha bir kaç saat sonra gene yola düşürdü. Kayaköy'ün tarlalarından ve eski köyün içinden uzunca bir yürüyüş yaptık. Yemeğe kolaylıkla ulaşmak yok öyle. 





Mehmet Abi yola çıkmadan önce eşek mi kiralasam diye dalga geçiyordu. Yola çıkmadan önceki gün futbol oynarken adelesini yırtmış. Gerçekten de eşeğe ihtiyaç duydu:) Birkaç gün hiç yürümedi, valizlerle beraber minibüsle transfer oldu. Biz tabi çok dalga geçtik ama İstanbul!a dönünce ciddi bir yırtık olduğu ortaya çıktı. Az yürüyerek kendine iyilik etmiş resmen. 



Bu sene nar bol, siz de bolca yiyin. Biz dalından toplayıp yedik. İlk gün oo nar diye saldırdık ama üçüncü günden sonra ah sesleri of oldu:) 












Kayaköy mübadeleden zamanı terk edilmiş bir Rum köyü. Ne yazık ki zaman da kötü davranmış. Evlerin ahşaplarını bırakın, taşları bile yıkılmış. Belli ki büyük bir köymüş. 3 tane kilise vardı köyde ki bu bir hayli çok nüfusun olduğuna delaletmiş. 










Buralardan da yürüdükten sonra Blue Butterfly'da gerçekten güzel bir akşam yemeği yedik. Yalnız porsiyonlar aşırı büyük. Meze de yiyorsanız ana yemek söylerken iyi hesap yapın. Bizim yemeklerin çoğu Tiger Lily'nin oldu mesela.

Eve dönünce yatağa nasıl yattığımızı bilemiyorum. Sanırım saat 9 falandı uyuduğumda. Ne de olsa ertesi gün uzun bir yolumuz var. 

Özet:
Atılan Adım: 23621 (Ortalama)
Yürünen Mesafe: 16.31 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı:1
Harita - Aşağı Yukarı  



Atılan adımlar ve mesafeleri ölçerken gördük ki herkesin telefonu başka bir şey ölçmüş ama en az benimki ölçmüş. O yüzden bazı günler benimkinden daha güvenilir olduğunu düşündüğüm kaynaklarında verileri yazacağım. Hatta bir arkadaşın pedometresi vardı, en iyi sonucu da o verir diye düşünüyorum. Ama dediğim gibi ortalama yazıyorum, ve önemli olan aşağı yukarı ne kadar yürüyeceğinizi bilmeniz. 

2 yorum:

Imge dedi ki...

Ah, nefis! Yapılacaklar listemizde olan bir şey bu Likya Yolu yürüyüşü. Bir sonraki yazındaki deniz fotoğraflarına da hayran kaldım. Harika ötesi.. Merakla bekliyorum devamını.

Sevgiler.

sezenyildirim dedi ki...

İmge gerçekten de çok muhteşem bir deneyimdi, yapılacaklar listenden hemen çıkarmak için çalışmalara başla bence. İlkbhaar ve sonbahar aylarından çok keyifli oluyormuş. Yazın nasıl da sıcak olur zaten. Çok tavsiye ediyorum.

Bir de şöyle bir düşünce oluşturdu bizde: Dünyanın en güzel ülkesinde yaşıyoruz gerçekten de, zaman zaman bunu göremiyoruz, umudumuzu da çok sıklıkla kaybediyoruz ama çok güzel.

Beğenmene sevindim fotoğrafları da.
Sevgiler.