10 Kasım 2013 Pazar

Amerika Günlükleri

Merhaba;
Size Amerika'dan yazıyorum artık. Önümüzdeki altı ay boyunca buradayım. Doktora tezim için araştırma yapmak üzere geldim. Umarım ki 17 Mayıs'ta da dönmüş olacağım. Neden hemen dönüş tarihimi yazdım? E sıkıldım çünkü:) 
Ben geleli gerçi henüz iki hafta oldu ama burası çok tuhaf bir yer. Virginia eyaletinde Falls Church diye bir şehirdeyim. Ama buraya şehir denir mi onu bilemedim. Hani bizim köylerde bile bir köy meydanı vardır, insanlar çeşmeye gider, kahveye gider falan ya. Burda hiçbir şey yok. Evler var, bir kaç market var. Marketlerin etrafında birkaç dükkan var. O kadar. Bir de çok meşhur bir alışveriş merkezi var biraz ilerde. Bütün hayat böyle geçiyor. Neyse ki Washington DC'ye metro ile ulaşılabiliyor. Gerçi haftaiçi bir akşam çıkıp DC'ye gideyim demiyor insan pek, zira metrodan sonra bi de otobüse binmem lazım eve gelmek için ve otobüs erken bitebiliyor. Ama en azından hafta sonu bir DC turu yapmak her zaman mümkün tabi ki. Amerika'nın banliyösünde kaldım resmen. Ama itiraf etmem lazım, doğa çok güzel. Etrafta sincaplar, yeşillikler, muhteşem bir sonbahar var. 
Burda iki Taylandlı ve bir Koreli ile aynı evi paylaşıyorum. Koreli kızı üç kere falan gördüm. TAylandlılardan biri ev sahibi. 75 yaşında, kafayı baya sağlıkla bozmuş bir teyze. Bana bugün garip bir şey verdi tadına bakayım diye. içinde hem elma, hem soğan, hem tofu hem zencefil hem biber ve ne olduğunu anlamadığım bir sos olan bir eşy. Ne olduğunu bilmiyorum. Gerçekten de çok tuhaftı. Çok kötüydü. Çok sağlıklı ye bunu diyor. Yedim mecburen. Sonrasında da meyveye boğdum bünyemi. Sabah sabah soğan ne ya? Öteki de 50lerinin başında  bir adam. Eyvah kızlı erkekli aynı evde kalıyoruz resmen. Adam eskiden şefmiş. Sürekli birşeyler pişiriyor. Bu ara kafayı ekmeğe takmış, evdeki sürekli bir ekmek hamuru yapılıyor. İçine de tuhaf tuhaf şeyler koyuyor. Bir kısmı güzel ama bir kısmı hakkında konuşmak bile istemiyorum. Nerde körili bir ekmek görürseniz kaçın dostlar:D Mesela hindistancevizi koymuş birine. O güzeldi. Elma koysana dedim. Oaly içine ne koyduğun değil, olay hamur diyor. O zaman boş bıraksana, biz de adam gibi yemeğin yanında yiyelim. Ben içinde tatlı birşeyler olunca tatlı niyetine yedim onu. Geçenlerde de mesela çorba verdi bana. İçi tuhaf tuhaf deniz canlısı doluydu. Yengeç galiba hepsi. Hiç sevmediğim şeyler bunlar benim. Balık bile yerken huylanıyorum, etle aramdaki mesafeyi uzatıyorum falan, adam yengeçli çorba verdi bana. Bütün yengeçleri ayırdım. Zavallı hayvanlar öldükleri ile kaldılar. Allah aşkına ıssız adada mı yaşıyoruz ya, şu yengeç sevdası nedir. Hayvan küçücük kendine hayrı yok, sırf kabuk. Onu yesen ne yemesen ne. Bir de benim peynir yememe taktı kafayı. Her gün peynir yiyorsun sağlıksız diyor. Ama bunu hergün söylediği için sıkıntı vermeye başladı. İngilizcesi benden iyi olan birisi şu cümleyi tam manası ile bana çevirip söylesin lütfen: "Peynir yemeyi sizden öğrenecek değiliz, biz peynir yemeyi de çok iyi biliriz." Offff yani, bir düş yakamdan amca diyeceğim ayıp olacak. İyi niyetli bir adam ama çok konuşuyor. Sıktı resmen. 

Şimdi size ilk haftadan biraz fotoğraf paylaşayım o zaman. İlk cumartesi günü Twitter'da Chris Hadfield'in DC'de olacağını okudum. Dedim ki hayatta kaç kere gerçek bir astronot görür insan. Koştum gittim DC'ye. Bir imzasını alayım dedim. Gittiğimde kitabı kalmamıştı ne yazık ki ama imzayı aldım gene de. Ne yapacaksam:) Smitsonian Enstitüsü kapsamındaki National Air and Space Museum'u gezdim bir de. Washington için beleş müze şehri diyorlar. Yavaş yavaş gezerim ben de. 6 ayım var nasılsa değil mi? Müzeden çok etkileyici birşeyler beklemeye gerek yok, çoğu sergi reprodüksiyon. Çocuklu ailelerin daha çok ilgisini çekebilir açıkçası. Beni bir uzay müzesi olarak çok tatmin etmedi.

Bu fotoğraflar da kompakt makinadan çıktı. Biraz kalitesizler. 

Sincap bizim kedi gibi birşey burda. Biraz tuhaf bir hayvan yahu, koşup koşup üstüne geliyor falan. Azıcık korkmadım desem yalan olur:) 



 Smitsonian civarında sonbahar güzelliği



Kongre Binası. İçide gezilebiliyormuş. Bir dahaki sefere artık.


Washington Anıtı. Bu anıtın bir tarafında Kongre Binası, öbür tarafında Lincoln Anıtı var. Şurdan dizilime bakabilirsiniz. Washington'da bu anıttan daha yüksek bina yapılmıyormuş. Bu anıtın yüksekliği de 169.294 m. imiş. Yani Wahington'da New York'taki gibi binalar yok. Bir de esasında içine girilip tepesine çıkılabiliyormuş ama 2011de ufak bir depremden zarar grmüş. Yanılmıyorsam 2014 ortalarına kadar tamir edilecekmiş. Ben dönene kadar biterse bir de tepesinden bakmak isterim.


Smithsonian Kalesi. Enstitünün yönetimi birimleri burdaymış. Sanırım buranın da içini gezmek mümkün. Ben acayip yağmur patlayacağı için gezmedim. Zaten aceleye mahal yok.




 
Bu iki sokak biizm köy. İkinci fotoğraf benim sokağım, birincisi de alt sokak. Evet gerçekten de yaşam bu yönüyle çok güzel.

Durun kaçmayın, yazı çok uzundu ama size daha bu hafta sonu neler yaptığımı anlatacağım. Bugün anlatmayayım mı? Peki tamam o da haftaiçine kalsın madem.




Hiç yorum yok: