4 Ağustos 2011 Perşembe

I Dreamed of Africa- Cape Town 1. Gün

Günaydın;

Dün denk getirip yazamadım ama bugün güne erken başlayabildiğim için henüz işler çok yoğunlaşmadan Cape Town yazılarını da aradan çıkarayım diyorum:) 

Bizim Cape Town'da geçirebileceğimiz süre çok kısıtlı olduğu için yapabileceklerimizin sınırlı olduğuna karar verdik. Tabi ki Cape Town'a giden insanlar olarak Ümit Burnu'nu görmeden dönmek ayıp olurdu. Zaten Ümit Burnu gezisi bir tam gün sürüyor. Geriye yarım günümüz kalıyordu. Yarım günümüzü de şehir turu ve Masa Dağı'na ayırdık. Cape Town gezimizi bir arkadaşımız sayesinde iletişime geçtiğimiz Elements Travel organize etti. Elements Travel bir Türk şirketi, ya da çalışanların tamamı Türk ondan emin değilim:) Özlem Hanım ve Ozan Bey gerçekten de çok titiz bir çalışma sundular bize. Bütün maillerimize bekletmeden cevap vermeleri, her isteğimizi gerçekleştirmek için çabalamaları çok hoşumuza gitti bizim. İsteklerimiz şımarıkça istekler değildi, sadece mümkün olduğunca ucuza getirmek istiyorduk Cape Town gezimizi de çünkü zaten Sun City'ye giderken elimizde avucumuzda ne varsa harcamıştık ve paralarımızı üniversiteden ne zaman alacağımızdan emin değildik. .Kongre katılımı, uçak parası ve otel gerçekten de çok pahalıydı. Zavallı devlet memurları olarak kenardaki paralarımız peşin peşin bunlara gidince Cape Town'a giderken bir miktar zorlanmadık desek yalan olur ama önemli değil. Sonradan toparladık:)

Sanırım öncelikle Jo'burg-Cape Town arasında uçuş yaptığımız Kulula Havayolları'ndan bahsetmeliyim. Ben neredeyse hep THY ile uçtuğum için ucuz uçak şirketleri hakkında pek fikrim yok. Geçen sene İspanya'ya Vueling ile gitmiştik ve uçan bir dolmuştu uçak. Endişelenmedim desem yalan olur. Kulula Havayolları'da genel olarak  dolmuş kıvamında ama sanırım görüp görebileceğiniz en komik anonslara sahipler. Örneğin: Uçakta sigara içerken yakalanırsanız yeşil kuşak karateci arkadaşımız sizi uçaktan dışarı atacaktır. O zaman kanadın kenarında oturup şarkı söyleyebilirsiniz: :I believe i can fly, i believe i can touch the sky. Ya da: Bugün kaptan pilotumuz için çok önemli bir gün. İlk defa uçuyor ve hem de bugün onun 80. doğum günü. Ya da: Kabin basıncında bir azalma olursa tepenizdeki dolaplar açılacak ve oksijen maskeleri düşecektir, keyfine varın bu hizmet bedava. Eğer çocukla seyahat ediyorsanız önce kendi maskenizi sonra çocuğunuzunkini takın. İki çocuğunuz varsa hangisini daha çok seviyorsanız önce onunkini takın. Anonsların hepsi bu tattaydı. Lanseria-Cape Town arası 2.5 saat falan sürüyor uçakla. Sonuçta havalimanından rehberimiz bizi karşıladı. İlk gün sadece panaromik bir şehir turu ve Masa Dağı gezisi var. 

Havaalanından şehre (ah tam bu noktada 2 saat ara vermişim. Gün başlamadan yazıyı bitirmeyi beceremedim) giderken Cape Town'un varoşları olarak tabir edilen, teneke evlerden oluşan mahalleleri görebilirsiniz. Bunlar Cape Town'un heralde en en fakirlerinin yaşadığı bölgeler. Her ne kadar devlet bu evlerin yerine prefabrik evler yapıyor olsa da insanlar onların arkasına tenekeden odalar ekleyip kiraya veriyorlarmış. Yani önemli olan  sadece yapıların değişmesi değil demek ki, kültürel yapının da geliştirilebilmesi. 
Masa Dağı (Table Mountain) gerçekten de Cape Town'un üstünde duran bir masa gibi. Yüksekliği 1084.6 m. Tepesine çıkmak için bir teleferik hattı var.  Yok ben teleferikle çıkmayacağım diyorsanız da çeşitli zorluklarda yürüyüş yolları da var. Teleferik hattından görünen tırmanma parkuru en zorlusuymuş,  zaten ciddi bir kaya tırmanışı deneyimi gerektiriyor.
Waterfront'tan Masa Dağı'nın görünüşü
Biz şanslıydık, kış olmasına rağmen dağa çıkabildik. Kışın çok nadir hava yukarı çıkılmasına izin veriyormuş meğer. Dağın teğesinden görünen manzara da gerçekten büyüleyici. Bütün Cape Town ve karşıda Mandela'nın 27 sene hapiste kaldığı ada. 27 sene dile bile kolay değil, üstelik bir adadasın. Robben Island. 



Masa Dağı'ndan Sinyal Tepesi ve karşıda Robben Island

Masa Dağı civarında o kadar çok fotoğraf çekmişiz ki, ama hepsinde de kendimizi çekmişiz nedense. Cape Town manzarasına karşı koymak imkansızdı sanırım. Dağın tepesinde de çeşitli yürüyüş parkurları var. Zamanınıza göre istediğiniz uzunlukta birini seçebilirsiniz. Dağın muhtelif yerlerinde orada bulunan bitki ve hayvan çeşitleri ile ilgili bilgiler de veriliyor.
Masa Dağı'ndan görünüş

Masa Dağı sonrası açlığa daha fazla tahammül edemeyeceğimize hükmettik ve rehberimiz bizi Water Front'ta Ocean Basket diye bir restauranta götürdü. Çok fazla özelliği olan bir restaurant değil. Fast Food balıkçı diyelim. Ama lezzeti güzeldi yediklerimizin.

Water Front ise güzel bir alışveriş merkezi gibiydi. Daha çok yelkenlerden ilham alınmış, ferah, aydınlık. Biz gittiğimizde meydanda bir orkestra film müzikleri çalıyordu. Çeşitli mağazalar var. Cape Town'da alışageldiğimiz markaların pek çoğunu görmedim ama bunun yerine çok değişik sabun, parfüm falan satan yerler vardı. Hepsi tertemiz kokuyor. Bizde ki Body Shop'tan falan çok farklıydı. 

Waterkant denilen bir bölgede apartta kaldık. 3 tane yatak odası olan daireye girdiğimizde zaten uyuklamak üzereydik. O gece kimse dışarı çıkmayı aklından bile geçirmedi. Sadece su ve çay almak için markete uğradık o kadar. Neyse ki market eve çok yakındı.

Rehberimiz güvenlik konusnda bir hayli kafamızı karıştırdığı için gece dışarı çıkmak konusunda endişeliydik. Rehberimiz aynen şöyle konuşuyordu: Bu caddenin yukarısına yürümeyin, ötekinini aşağısına. Waterfronttan taksiye binin, ama evin oralarda yürüyebilirsiniz.  Bu da çok fazla kafa karışıklığına sebep oldu.  

Günaydın diye başladım yazıya, saat 15.19 oldu ben yazıyı bitirene kadar.  İkinci günün olaylarını da yazarsam bu yazı fazla uzun olacak, bu yüzden ikiye bölmeye karar verdim. İkinci kısım için bekleyin.

Hiç yorum yok: