12 Mart 2014 Çarşamba

Berkin'in Ardından

Bütün gün durup durup ağladım, sinirlendim, öfkelendim. İçimden bağırıp çağırmak geldi. Hele de ülkeden  de uzak olunca hiçbir şey yapamamak iyice sinirlerimi bozdu. Sözlüklerdeki abuk sabuk yazıları okudum, insanlara daha da sinirlendim. Çamur gibi ağızlarından dökülenleri buraya yazıp sizi de sinirlendirmeyeceğim. Zaten siz de biliyorsunuz neler yazıldığını. ben başka bir şey yazacağım.



Bir arkadaşım Facebook'ta şöyle bir şey paylaşmış:


Küçücük çocuğun cenazesi mi olur... 
Mezuniyet olur, doğum günü olur, maçı olur...


Onun yazdığını okuduğumdan beri aklımda dönüp duruyor bu cümleler. Gerçekten küçücük çocuğun cenazesi mi olur? Olur da, böyle mi olur ya da? Ölüm hepimizin başında, kimseye dünyaya gelirken 100 yaşına kadar yaşayacağının garantisi de verilmiyor. Ama böyle de ölünmez ki.

Berkin gaz fişeğiyle vurulduğunda 14 yaşındaydı. 15 yaşına komada girdi, bir daha uyanamadı. 8 Mart'tan beri belli ki durumu çok kritikti, 16 kiloya düşmüştü. Bir insan 16 kiloya nasıl düşerdi hala bilmiyorum. Başka bir arkadaşım (kendisi diyetisyen) bilimsel olarak açıkladı, Tabi ki bu karşılaşılması mümkün bir durumdu. İyi bir şekilde beslenmesi gerekiyordu. Şöyle yazmıştı hatta: Ağızdan beslenemeyen hastaların, hastane nutrisyon takımı tarafından hastanın durumuna göre enteral veya total parenteral yol ile beslenmesi gerekir. Berkin'in doktorlarının ellerinden gelen her şeyi yaptıklarına inanıyorum. Umuyorum ki bu nutrisyon takımı her neyse Berkin'e de verilmiştir. Artık bir önemi de yok gerçi. 

Sonra tekrar düşündüm. O yaşta çocuğun cenazesi olmazdı diye. Kendimi düşündüm. O yaşlarda ne yapıyordum acaba? 14 yaşındayken ya 7. sınıftaydım ya da 8. Ben hazırlık okumuştum. Berkin'de ya 8. sınıftaydı, ya 9'a başlayacaktı. Bir yerlerde vurulmadan önce mezuniyeti için heyecanlanıyordu yazmışlardı. Ortaokuldan mezun olduğunu düşündüm. Peki ben ne yapıyordum o yaşlarda?

Her anne baba gibi evladını en iyi şekilde yetiştirmeye çalışan bir ebeveynin çocuğuydum. Hayat görüşleri çok sağlam olsa da, kendileri çok acılar çektikleri için bizleri hep olaylara karışma diye büyüten ailelerden birisi. Esasında bir küçük burjuva ailesi. Dertlerim de o yaşlarda küçük burjuva çocuklarının dertleri. Evet derslerim var ama ergenim işte. Beğendiğim çocuk neden bana bakmıyor diye üzülüyorum. Bir taraftan da parça parça olan egomu toparlamaya çalışıyorum. Hayat öylesine zor ki o yaşlarda. Köpek gibi aşığım denir ya, işte ben de köpek gibi aşığım biliyorum. Dönüp şimdi bakınca ismini bile hatırlamakta zorlandığım birisine belki de. O kadar küçüğüm, o kadar bilmiyorum ki hayatı. Bırakın öpüşmeyi, elini bile tutmamışım belki de daha sevdiğim çocuğun. Ama o kadar da gencim ki, mesela hemen başka birisine aşık olabiliyorum. Aşık olduğum çocuk da o kadar çocuk ki, evimin telefonunu arkadaşımdan alıp eve telefon edebiliyor mesela. Kapalı kapılar ardında birazcık konuşuyorum, annem söylenmeye başlıyor. İstediğim elbise, istediğim ayakkabı alınmadı diye kapris yapamıyorum. Bizler tabaklarımızdaki yemekleri bile yarım bırakma lüksüne sahip değildik. Fakirlikten değil, babam hemen onu bulamayan nice çocuklar var madem yemeyecektin o kadar yemeği tabağına almayacaktın derdi. Gözlerimin önüne Afrika'daki o karnı şişmiş çocuklar gelirdi. Utanırdım önümdeki yemekten. Diyorum ya, o yaşlarda şımarıklık ve kapris yapamazdık. İstediğim telefon (bizim zamanımızda yoktu bile) alınmadı diye üzülemezdik. Ders çalışırdık, bir de aşık olurduk işte. Ne anlıyorduk aşktan o yaşlarda bilmiyorum. Okullar tatil olunca deli gibi sevinirdik. Sokağa çıkıp oyun oynama yaşlarımız geçmişti ama artık sokaklarda dolanma yaşlarımız başlamıştı. Arkadaşlarımızla gezmeye giderdik, kızlar ufaktan makyaj yapmaya başlamıştı. Annesinden far almak için izin alabilenler sevinçten zil takar oynardı. Rimeli, eye linerı bilmezdik. Gözümüze kalem çekemezdik, elimiz alışmamıştı.  Erkekleri pek hatırlamıyorum, galiba onlar daha büyümemişti de sokakta top oynuyorlardı. 

Ben mesela Berkin'in yaşındayken daha bir tane bira içmemiştim. Annem tadına bakmama izin vermişti, beğenmemiştim. Mesela Berkin'in yaşındayken sigara içmeye başlayan arkadaşlarımız vardı, biz içmeyenler işkence ederdik içenlere. 

Berkin hiçbirimizden farklı değildi ki. Bir tane tweet atmış 29 Kasım 2012'de, aynen şöyle yazmış:

O iki günlük kişiyi secdi sözde geçen seneden beri beni seviyomuş. 

Aşıkmış Berkin, hem de kızmış sevdiceğine. Berkin bundan sonra aşık olamayacak, kızamayacak sevdiceğine. Arkadaşları ile dalga geçemeyecek. Uçurtmasını uçuramayacak, yaz tatillerinde evin arkasındaki arsada top oynayamayacak, telefonlarda gizli gizli kızlarla konuşamayacak. Berkin sevdiceğinin elini tutamayacak, ilk öpüşmenin heyecanını yaşayamayacak. 

Sonra düşündüm.

Medeni 18 yaşındaydı öldüğünde. Ben onun yaşındayken artık reşitim diye seviniyordum, bir de üniversiteye gidiyordum. Resmen büyümüştüm. Medeni artık büyüyemeyecek. 

Ali İsmail 19 yaşındaydı. Ben onun yaşındayken çok büyük bir kalp kırıklığı yaşamıştım. Ağlamaktan gözlerim çıkmıştı. Bir daha kimseyi sevemeyecek gibiydim. Sonra kalbimin kırıklarını topladım. 19 yaşındayken öyle bir aşık oldum ki, kendim bile şaştım. Bırakmayacağım, tutunacağım bu sevgiye dedim. 10 senedir tutunuyorum. Ali İsmail'in böyle seveceği bir sevgilisi olmayacak. Ali ismail bir daha Fenerbahçe - Galatasaray maçını seyredip Galatasaray 6 gol yediği için Galatasaray'lı arkadaşları ile dalga geçemeyecek. Biz Galatasaraylıları utançtan insan içine çıkamayacak duruma getiremeyecek. Ali İsmail bir daha maç izleyemeyecek.

Mehmet 20 yaşındaydı. Ben onun yaşındayken, elektrik makinaları dersinden kaldığım için oturma odasında hıçkırarak ağlıyordum. Okulumdan nefret ediyordum. Senkron makina diyene kızılcık sopası ile dalmak istiyordum. Bir kaç tane fotoğraf yarışmasından ufak tefek ödüller almıştım, kendimi geleceğin parlak fotoğrafçısı olarak görüyordum. Hayal kurmak bedavaydı nasılsa. Mehmet artık hayal kuramayacak.

Hasan Ferit 21 yaşındaydı. Ben onun yaşındayken üniversiteden mezun olunca ne olacağımı düşünüyordum. Yüksek lisans mı yapmalıydım, işe mi girmeliydim? Yurtdışında yüksek lisans programlarına bakıyordum. Hasan Ferit artık bırakın yüksek lisansı, şöyle bir uçağa binip başka bir ülkeyi görmeye bile gidemeyecek. 

Abdocan 22 yaşındaydı. Ben onun yaşındayken artık çalışıyordum. Bu sefer gerçekten büyümüştüm, maaşım vardı. Şaşkındım. Öğrencilerim vardı. Belki de hayatta ilk kez sorumluluklarım vardı. Bir kısmının altından kalkmak zordu. Bunalıyordum. Abdocan'ın artık bunalabileceği sorumlulukları bile yok.

Ahmet'te 22 yaşındaydı. Ben onun yaşındayken çok mutluydum da bir yandan. Artık arkadaşlarımla tatile gidebiliyordum mesela. İlk kazandığım paralarla çıktığım Ayvalık gezisini hiç unutmam. Şeytan Sofrası'nda yüzümü yalayıp geçen bir bahar rüzgarı başımı döndürmüştü. Sarımsaklı'da bir kedinin kocaman bir çekirgeyi yakaladığını gördüm. O güne kadar vahşi hayatla ilgili ilk gördüğüm şeydi. Sonra filleri gördüm mesela Afrika'da. Gidip filleri sevdim. Hiç unutamayacağım bir deneyim oldu benim için. Ahmet artık bırakın filleri, kedileri bile sevemeyecek. 

Ethem 27 yaşındaydı. Ethem bu çocukların içinde benim yaşıma en yakın olandı. Ben onun yaşındayken evlenmiştim. Hani şu 19 yaşındayken aşık olduğum adamla. Mutluydum. Hayatla baş etmeyi öğrenmiştim sanki. Dalgalı bir denizdi hayat. Bir gün iyiydi, bir gün kötü. Ethem artık o dalgalarla boğuşamayacak, yitip gitti bir dalganın içinde çünkü.

Ve ben, bu çocukların hepsinden de uzun yaşadım. Bir ay sonra 30 yaşında olacağım. Yaşadıklarımdan utanmıyorum, ama yaşadıklarımdan çok şey öğrendim. Hayatın güzelliğini ve çirkinliğini gördüm. İnsanları gördüm, insan vücutları içindeki insan müsvettelerini gördüm. 

Çocukların ölmesinin umursanmadığı bir coğrafyada yaşıyoruz biz. Sadece biz değil, mesela Suriye'de, mesela Mısır'da, mesela Irak'ta, mesela Afganistan'da. Yakın çevremizdeki her yerde. Ama mesela o beğenmediğiniz Atina'da 15 yaşında bir çocuk öldürüldü. Katil zanlısına ömür boyu hapis verdiler. Bizlerde ise insan hayatının bir değeri yok. Zaten karşı mahallenin çocuğuysanız ölmenizi isteyenler o kadar çoktur ki. Oysa ki karşı mahalle ile maç yapılır gazozuna. Maçı kaybeden çamura yatar. Ama çocukların gözleri oyulmaz, kavga edilmez, edilse bile ertesi güne kadar sürer, ertesi gün gene maç yapılır. 

Şimdi lütfen elinizi vicdanınıza koyun, 15 yaşından beri yaşadıklarınızı düşünün. İşte bu çocuklar, ve daha niceleri sizin bunca senedir yaşadığınız pek çok şeyi yaşayamayacak. Hani Ahmet Kaya'nın dediği gibi:

Baba olamayacağım örneğin
Toprak olmak ne garip şey anne.

Bu çocuklar artık baba olamayacak, evlatlarının üzerine titreyemeyecek. 15 yaşında bir çocuk 9 ay komada kalıp 16 kilo öldüyse, sizin de yüreğiniz acımadıysa insanlığınızdan şüphe edin. Ben hayatın hangi aşamasında böyle vicdansız oldum diye sorun kendinize. Ve bulursanız cevabınızı, o yaşınıza, o saflığınıza geri dönmeye çalışın. Belki bir umut, düzelirsiniz.

Bugün Berkin'in ailesini yalnız bırakmayın. 

)

2 yorum:

Imge dedi ki...

Eline sağlık.. Berkin'in ardından yazılmış okuduğum en güzel yazılardan..

sezenyildirim dedi ki...

Sağol İmge.