10 Ekim 2012 Çarşamba

Tatilden Kalanlar- Rodos

Merhaba;
Elimde yüklü bir fotoğraf serisi var. Bu gece ve en azından yarın gece yaz tatilini anlatmak istiyorum ki, haftasonundan sonra da Belgrad yazısı yazayım sizlere.

Biz bu sene yaz tatilimiz için Yunan Adaları'nı seçelim dedik. Ama vizesiz her adada iki üç saat kalan turlar yerine iki ya da üç adaya gidelim, adam gibi gezelim diye düşündük. Amacımız zaten denize girmek. En kolay gidilecek adadan başladık: Rodos. Rodos'tan da Simi'ye geçeriz belki diye düşünüyorduk ama Simi için hem pahalı hem de aşırı küçük dediler (Gerçi küçük olunca daha güzel olabilir tabii ama). Bunun üzerine rotamızı Kos'a çevirdik. Hadi bugün Rodos'a gidelim, yarın da Kos'a gideriz. 

Rodos'a Marmaris'ten 1 saatlik bir deniz otobüsü yolu ile ulaşılıyor. Günde iki kere sefer var, sabah 9 ve akşamüstü 5. Biz sabah 9a yetişemediğimiz için akşam feribotuna kaldık. Rodos'a geçtiğimiz zaman saatlerdir yoldaydık, Marmaris'te saatlerce Mado'da oturmak zorunda kalmıştık. Yorgun ve pistik. Binbir güçlükle bulduğumuz taksi ile otelimize ulaştık. Bir süre uyuduktan sonra otelimizin yönlendirmesi ile otelimize çok yakın olan Kipos restaurant'a gittik. Esasında restaurantları falan yazmayı çok sevmiyorum biliyorsunuz ama Yunanistan için durum çok farklı. Yemekler o kadar lezzetli ve boldu ki paylaşmak istiyorum yemek yediğimiz yerleri de. Kipos bahçe içinde gayet keyifli bir yer. Karnımızı doyurduktan sonra ufak bir tur atıp otele döndük ve yattık açıkçası. Ertesi gün otelimizin karşısındaki sahile gidelim dedik ama önceki gün başlayan rüzgar çok artmıştı deniz çok dalgalıydı. Resepsiyon adanın Doğu tarafındaki sahiline yürümemizi söyledi. Sonradan öğrendik kizaten akvaryumun batı tarafındaki sahillere "windy beach" deniliyormuş. Her ne kadar doğu tarafı da rüzgar alıyor olsa da en azından deniz dalga almıyordu. Genel olarak Rodos ve Kos'taki sahiller için şunu söyleyebilirim. Tertemiz tuvaletler, tertemiz soyunma kabinleri, hayli ucuz şezlong ve şemsiye kiraları. Özellikle temiz kabinler ve tuvaletler gözlerimin dolmasına sebep oldu. Bozcaada'daki kabinler bile leş gibi kokuyor düşünsenize. Neyse. Deniz  tabi ki bir Ege klasiği. Tertemiz, ne çok soğuk ne çok sıcak. Bütün gün sahillerde yatıp yuvarlanıp denizin tadını çıkardık.

"Windy Beach" demiş miydim? Bu dalgalar daha hiç bir şey.

Rodos'ta gidilebilecek çeşitli yerler var. Seven Springs, Lindos gibi yerlere şehir içinden turlar var, ama biz araba kiralayarak kendimiz gitmeyi tercih ettik. Zaten hepsini bir günde görebilirsiniz, araba kiralamak turlara katılmaktan çok daha ucuza geldi. Yanlış hatırlamıyorsam araba bir gün için 30 € civarındaydı. Turlarda zaten 15€ falan kişi başı. 

İkinci gün turumuza sabah önce Faliraki koyunda denize girerek başladık. Henüz çok erken olduğu için tertemiz ve bomboştu.






Faliraki'den sonraki durağımız Lindos. Burası mümkün olduğunca korunmuş bir köy. Kalesi var, sahili var, çok güzel bir yer. Ancak tabi ki bizler gibi gelen onlarca turist var. İnanılmaz kalabalık. Rodos şehir merkezinden daha pahalı. Örneğin öğlen yemeğini biz sadece iki kreple geçiştirdik. Açıkçası hava sıcaktı, kaleye çıkmak için hayli yol yürümek gerekiyordu. Biz cesaret edemedik, onun yerine denize girdik. Tabii eşeklerle de kaleye çıkılıyor ama ben çok korktuğum için yeltenmedik böyle bir işe. Denizi havuz gibi, kum sahili sevmeyen ben bile bayıldım bayıldım. Denizden hiç çıkmak istemedim ama daha yolumuz uzundu. 




Sonra neden battık:))



Küçücük çocuk bile biniyor ama ben korkuyorum.


Denizin güzelliğine baksanıza. 


Evet o kaleye biz çıkmadık:)

Bir sonraki durağımız Anthony Quinn Bay olarak adlandırılan yer. Bir rivayete göre Zorba'nın çekimleri sırasında orada yüzmüş. Bir rivayete göre ise oralarda bir yer almış bilmiyorum. Aşırı rüzgar sebebiyle fotoğraf çekememişim, zaten denize bile girmek çok zordu. Rüzgar hem üşütmeye başlamıştı, hem de kırbaç gibi dövmeye başlamıştı. Ama şunu söyleyebilirim ki gerçekten de çok güzel bir koy. Resmen filmlerden çıkmış gibi. Devasa kayalar sudan çıkmış, dipte bir sürü balık var. Fotoğrafları için google'a başvurun bu seferlik:D

Son olarak Seven Springs olarak adlandırılan tatlı su kaynağına uğradık. Burada sular 7 ayrı kaynaktan çıkıyor, içilebilecek kadar temizler. Biraz kalabalık, Türkiye'de göremeyeceğiniz bir şey değil ama gene de bu rotayı takip ettiğiniz zaman zaten yol üstünde. Uğramamak olmaz. 

Baraj kapaklarını açan çark sistemi. Tabi ki kilitliydi. 




Biz kale içinde kalmadık, esasında hayli de yol yürüdük hergün kaleye ulaşmak için. Ama gene de orada kalmadığımız için memnunum. Kalenin içinde son derece hızlı bir gece hayatı var, her tarafta yoğun bir kalabalık, barlar, restaurantlar var. Biz bir gece akşam yemeğimizi kalenin içinde yedik ama açıkçası Kipos veya Tamam restaurant kadar iyi değildi. 

 Kale içinde yer alan bir katedral


 Kulelerin üzerinde ejderhaları eksik. Ne kadar gotik.





Our Lady of Tsambika Manastırı Saat Kulesi. Evet saati yanlıştı. 

Hayli lezzetli dondurmaları aldığımız araba. 



Şövalyeler Yolu

Rodos'tan bahsedince Rodos heykelinden bahsetmemek olmaz ama tabi ki heykelden geriye kalan hiçbir şey yok. Onun yerine liman girişine heykeller koymuşlar ama esasında keşke Rodos heykelini yeniden yapsalar ya ne kadar güzel olur.

Genel tavır olarak bize Türk olduğumuz için terslenen kimse olmadı. Esasında ayrılıkları politikacılar yaratıyor bence. Yunanlılarla bizim aramızda pek bir fark yok. Aynı yemekler, aynı oyunlar, aynı sıcaklık. Hatta ve hatta bizden bir adım daha ilerdeler bence. Turist kazıklamıyorlar, son derece sıcak kanlı davranıyorlar.

Bizim bir sonraki durağımız Kos oldu. Ne Rodos ne de Kos çok geleneksel mimaride Yunan adalarından değiller, ama gene de çok çok güzeller. Rodos'ta mı kalırsınız, Kos'a ya da Simi'ye mi geçersiniz bu sizin kararınız, ama bence öncelikle Rodos'a bir adım atın. Helenistik dönemden gelip Osmanlı esintileri ile günümüze ulaşan adanın havasını içinize çekin. Bir dondurma yiyin, bir kadeh uzo için. 

Yarın akşamda benimle Kos'ta buluşun.

Hiç yorum yok: