10 Aralık 2015 Perşembe

Likya Yolu 5. Gün - 29 Ekim

Öncelikle Cumhuriyet Bayramımız kutlu oldu. Zeynep abla tüm ekibe forma yaptırmıştı Cumhuriyet Bayramı'nda giymemiz için. İşte bugün Cumhuriyet Yürüyüşü yapmış olduk böylece. 

Sabahleyin Karaağaç'tan yola çıktık. İlk önce Alınca'ya gidiyoruz. Önceki gün çay molası vermiştik hani çocuklar top oynuyordu. İlk hedefimiz Boğaziçi Köyü.  






Bu sefer yol uzun bir süre asfalttan gidiyor. Daha doğrusu biz öyle gittik çünkü patikada çok fazla arı kovanı vardı. Arıcılar da çalışıyordu. Sally tekrar arıların saldırısına uğramamızı istemedi.
Biz Bremen Mızıkacıları olduğumuz için tabi ki peşimize bir de eşek takıldı. Yol kenarında duruyordu, sonra bizi görünce peşimize takıldı. Bizimkiler elma verdiler hayvana. Dedim ki vermeyin gelmesin peşimizden birinin eşeğidir bu sonuçta. Hayvan bizi inatla takip etti, o sırada bir köylüye dedik ki abi bu eşek bizimle geliyor, alsanıza kiminse bu hayvan. Adam bize ne cevap verse beğenirsiniz? "Bizim köyde eşek yok, başıboştur bu hayvan." Yani sonuçta bir de eşeğimiz oldu. 


Kuzuya bakar mısınız? Mutlu aile tablosu resmen:)



Boğaziçi köyünde çay molası verdik, bizim Tiger Lily ve Likya'yı mola verdiğimiz teyzenin bahçesine aldık ama eşek kaldı tabii dışarda. Zavallı eşeği köyün köpeklerindne birisi kovaladı gerisini geriye. Hayır kovalayan köpek de ufacık bir şeydi. O eşek ondan nasıl korktu anlamadım. Açıkçası eşek gitti diye mutlu oldum. Gelen hayvanlara bağlanıyoruz, üzülüyoruz. Hem ortamından da uzaklaşmamış olacak. 



Boğaziçi'nden sonra rotamız Gey Köyü'ne ve Sidyma antik kentine doğru gidiyor. Biraz yokuş yukarı ama hayli keyifli bir yoldu. Uzun bir süre Tiger Lily ve Likya'yı kaybettik. Keçileri kovalamakla meşgullerdi. 
Yol boyunca pek antik kente rastlamadık, ufak tefek kalıntılar vardı elbet ama Sidyma'da genişçe bir nekropol gördük.  Enteresandı, antik kent bile terk edilmiş. Bir zamanlar burada canlı bir kentin olduğuna inanmak birazcık zor sanki. 




Hayatta gördüğüm en güzel köpek olabilir misin acaba Likya? 






N'oluyo orda?





Köyde bir evde öğlen yemeği molası verdik. Ev sahibi Likya'yı görünce aa gene mi bu köpek geldi dedi. Nasıl yani  dedik. E bu taa Kabak'tan takılıp geliyor insanların peşine, köylü istemiyor bunu tavukları boğuyor dedi. Bir Likya'ya baktık, bir de onu tavuk boğarken düşündük. Emin misiniz bu köpek o köpek mi dedik. Bir daha baktı. Evet işte boynunda işareti var dedi. Gene de çok emin olamadık gerçekten de doğru mu söylüyor diye. Ama bizim de bugünkü yolumuz buraya kadardı. Burdan sonrası minibüsle Kaş'a doğru olacak. Likya'yı Kaş'a mı götürmeliyiz, yoksa rotasını bildiği yerde mi bırakmalıyız emin olamıyoruz ama sonunda bırakmanın onun için daha iyi olacağına inanıyoruz. İçten içe Likya'nın yolu bildiğini hep düşünüyorduk. Kararsız kaldığımız yol ayrımlarında Likya hep doğru yolu bilmişti çünkü. Ama gene de Likya'dan ayrılmak o kadar zor geldi ki, minibüs giderken dönüp bakamadım zira inip kucaklardım hayvanı. Üstelik o gün çok doğru bir karar verdiğimizi düşünüyordum ama Tiger Lily'nin haberini aldıktan sonra açıkçası çok ama çok pişman oldum Likya'yı Kaş'a götürmediğimiz için. 

Gözler yaşlı Likya'dan ayrıldık, akşam üstü Kaş'a vardık. Duygu ile denize gireceğiz demiştik, atıverdik kendimizi denize. Şaşırtıcı bir şekilde deniz suyu sıcaktı. Çıkmak istemedik sudan. Dakikalarca yüzdük. 

Ben Kaş'taki 29 Ekim partisini çok merak ediyordum hayli hayal kırıklığı oldu bizim için. Evet her yerde yemek, içki, müzik var ne yazık ki çok düşük kalitede her şey. Tamam yemekleri denemedim belki onlar lezzetlidir ama müzikler o kadar kötüydü ki o ortamda olmak bile istemiyor insan. Resmen devasa bir köy düğünü ve ne yazık ki türküler çalınmıyor. Yöresel türküler çalınsa bence hem çok keyifli olurdu, hem de anlamlı. Zira bu Cumhuriyet Bayramı. Ama hayatı tespih yapmış çekiyorum kıvamında şarkılar çalıyordu. Tam bir hayal kırıklığı. 

Yorgunduk ama gene de gece 12yi buldu yatağa girmemiz. 

Özet:
Atılan Adım: 24738(Ortalama)
Yürünen Mesafe: 17.13 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı: 2 - 3
Harita - Aşağı Yukarı 

5 Aralık 2015 Cumartesi

Likya 4. Gün

Merhaba,

Bir süre aradan sonra kaldığımız yerdne yürümeye devam ediyoruz. Ama bu yolculukla ilgili öğrendiğim ve gerçekten canımızı sıkan, hepimizi çok çok üzen bir konuyu da paylaşmak zorundayım. Ne yazık ki sevgili Tiger Lily bir yürüyüş sırasında zehirlenmiş ve kurtulamamış. Şimdi fotoğraflara baktıkça içim acıyor. İnsanoğlu neden böyle acımasız? Hayvanları zehirleme hakkınız bize kim veriyor? Doğaya bu kadar kötü davranarak varlığımızı daha ne kadar sürdürebiliriz? Huzur içinde yat sevgili Tiger Lily. Seni tanıdığım için çok mutluyum. 

En son Faralya'da kalmıştık ve 30 km yol yürümüştük. Bugün biraz daha az yürüyeceğiz merak etmeyin ama hem çok zorlu bir yoldan  yürüyoruz hem de çok dik bu seferki yolumuz.

Kahvaltıyı müteakip yola koyuluyoruz Faralya'dan. Köpek Likya'da bizimle. 





Bilmiyorum artık manzaralar ne kadar güzel dememe gerek var mı? Her döndüğümüz köşe birbirinden güzel sonuçta. 





Bu Hobbit evi gibi olan mekan Kabak koyunun üzerinde bulunuyor. Geceliği yaklaşık 1000 TL düzeyindeymiş, Tarkan falan gelip kalıyormuş. Biz geçtiğimizde sezonu kapamışlardı. Ama çeşmelerini, tuvaletlerini kullanmamıza izin verdiler. Bir de keçiboynuzlarını topladık. Sonuçta enerjiye ihtiyacımız var. 


Yol boyunca insanlar böyle taşlar dizmişler. Her geçen yenisini eklemiş. Bir taş da biz koyduk. Ben değil Zeynep Abla. Ben böyle işlere elimi sürmem, kesin deviririm çünkü.


Tam buralarda bir yerlerde yürürken bir şey oldu. Yolun her iki tarafında da devasa arı kovanı blokları vardı. Etrafımızda derinden gelen bir uğultu, vızzzzzzz diye. Bir şaşkın şaşkın durup tartışmaya başladık. Önceki gün kilosu 15 liradan bal almıştık ve gerçek bal mı değil mi emin olamıyorduk. Ama işte şaşkın şehirliler olduğumuz için bunu tam da arı kovanlarının olduğu yerde tartışmaya başladık. Esasında çok fazla kovan vardı, neden gerçek bal olmasındı. Şehirde bal ne kadar pahalıydı derken bir anda Duygu arı soktu beni diye çığlık attı. Dönüp Duygu'ya baktım ve kaşının üstündeki arıyı gördüm. O sırada Duygu saçımın içinde diye çığlık atarken Zeynep Abla ona yardım etmeye çalışıyordu. O sırada ben de kafamın içinde bir uğultu duymaya başladım. Kafamın içinde arı var dedim. Uğur koştu geldi, hayır yok dedi ama size anlatamam çok fena bir sesti saçımın içindeki. Bir taraftan da düşünüyordum: Acaba bal arısında mı hareket edip kaçırmak gerekiyordu, eşek arısında mı? Ama korkudan da tepiniyordum ve kaçınılmaz son geldi. Arı beni kulağımın arkasından soktu. Babam hep sinek sokması gibi derdi ama ben size söyleyeyim alakası yokmuş. Baya da çok acıyor. Beni hiç arı sokmadığı  için allerjim var mı yok mu bilmiyorum. Bir taraftan da ya allerjim varsa ve ölürsem diye korkuyorum. Üstelik kolumdan falan sokmadı ki, kafamdan soktu. Allerjim olmasa bile tepki gösterebilirim. Şah damarımın yanından soktu sonuçta. Neyse grupta doktar, eczacı var. Sally'de büyük bir ecza çantası taşıyor. Birer hap yuttuk, bir krem sürdük devam ettik yolumuza. 




Sally kendi boyunbağını çıkarıp bana verdi. Arılar sokmadan benim de olsaydı keşke. Şimdi burası bir kanyondu. Ve baya da zorlu bir kanyondu. Sanırım çok yorulduk ve dikkatli olmaya çalıştığımız için fotoğraf çekmemişim. İşte bir mola anında yukardaki gibi görünüyormuşuz. 



Kanyonun çıkışında bir bahçede mola verdik. Bu bahçeyi geçmişte bir köylü yapmış. Adam köyden bir kız istemiş, tarlası sapanı yok diye vermemişler. Adam da gelmiş, köyün biraz dışında bu zeytinleri dikmiş, kendisine bahçe yapmış. Yıllar sonra kızı alabilmiş. yıllarca burda yaşamışlar. 
  





Yürüyüşümüze Alınca'da çay molası verdik. Esasında saat 3 gibi buraya varabilseydik Karaağaç'a kadar olan 5 km için minibüse binecektik ama yetişemedik. Sally yol çok sıkıcı demişti. Asfalt ve gerçekten de çok sıkıcı bir yoldu ne yazık ki. Yukarda Yedi Burunlar'ı görüyoruz. 



Tam bir şehirli gibi çocuklara top kaçarsa ne yapıyorsunuz dedik. Bize en doğal cevabı verdiler: Gidip alıyoruz. Atan alır gibi bir kuralları da yokmuş. 















İşte 5 km'yi böyle yürüdük. Arada bulutlar gelip heyecan yaptırdılar ama genel olarak sıkıcı bir yoldu. 



Son geldiğimiz nokta Black Tree Cottages. İngiliz ve Türk bir çiftin yeriymiş. 50 dönümlük  arazide bir çiftlik. Biz gittiğimizde sezon çoktan kapanmıştı. Sally'nin hatırı için açık tutmuşlar biz gelene kadar ama tabi ki artık sonbahar her yere yayılmıştı. Şöminelerin yandığı zamanlarda sıcak, şömineler yanmadığında ise üşüdüğümüz bir gece geçirdik. Burda iki köpek daha vardı. İnanmazsınız ama ertesi sabah bir elimle Likya'yı ötekiyle Clara'yı seviyordum.  Köpeklerle de resmen iyi anlaşıyorum artık.

Özet:
Atılan Adım: 27731 (Ortalama)
Yürünen Mesafe: 18.4 Km (Ortalama)
Ekip İnsan Sayısı: 10
Ekip Hayvan Sayısı: 2 - 4
Harita - Aşağı Yukarı 
Not: Bu sefer haritanın bir kısmını şurdan aldım: https://www.google.com/maps/d/u/0/viewer?mid=z6AS4fDsgbTg.k3XLz2xeAT0k&hl=en_US