30 Ocak 2012 Pazartesi

Kar Yağıyor

Gerçekten de İstanbul'da bile kar yağıyor ki inanılmaz geliyor bana. Bugün çekebildiklerim balkondan görüntüler sadece. Geçen gün kuşlara ekmek koymuştum, önce çok rağbet etmediler ama sonra yediler. Cumartesi günü arkadaşımıza kahvaltıya davetliydik, sabah kalkıp bir kek yaptım. Kek pişmedi (meyveli kekleri henüz oturtamadım meyve suyu nedeniyle sanırım çiğ kalıyorlar), keki de kuşlara verdik. İçindeki şekerden midir tereyağından mı bilmem çok sevdiler. Sonra içim elvermedi bu sefer de pirinç koydum balkona. Pirinci çözmekte zorlandılar ama onu da yediler. Neyse ki martılar ve kargalardan ziyade serçeler geliyor. Ben de en çok onlara acıyorum zaten.



27 Ocak 2012 Cuma

Minik Dostlar

Ben de hatırlatayım, hava çok soğuk, üstelik kar var. Lütfen minik dostlarımızı unutmayın.


18 Ocak 2012 Çarşamba

Dünden Kalanlar

Kar yağınca İstanbul'u bir çılgınlık alıyor, hatta bu sene o kadar büyüdü ki çılgınlık insanlar köprüde bile yürümek zorunda kalmışlar. Anlamadığım eşy şu oldu, köprüyü geçince ne yaptılar? E-5ten de yürümediler heralde? İyi ki pazartesi karşıya geçmemişim diye düşündüm. 

Fotoğraflar Salı gününden. Saat 09.00 sınavı evden 7 gibi çıkmamı gerektiriyor. Işık fena değildi esasında. Zaten henüz kış tarifesinde olduğumuz için bir anda gün ağarıyor, bir anda akşam oluyor. Değişik. Kışı pek sevmemem için bir neden daha. Ben uzuuuuun akşam üstlerinin insanıyım. Buyrun fotoğraflara.








15 Ocak 2012 Pazar

Pazar Güncesi

Çok içsel bir deneyim yaşadım, hem de sadece bir kitap okurken oldu bu. Sonuçta bir takım şeylerin farkına vardım. Sanırım bunlar size anlatamayacağım kadar içsel oldular benim için. Enteresan. Neyse. Bu farkındalık sonucunda (hımm yogacılar gibi konuşmaya başladım, bu iki kelimenin "içsel" ve "farkındalık" bir gün gelip bir cümlemin içine gireceğini de düşünmezdim ama neyse) da beni sıkana kadar bir görsel günlük oluşturmaya karar verdim. Bu günlükteki fotoğrafların da siyah beyaz olması gerektiğine karar verdim. Her gün çekemeyebilirim ama daha sık fotoğraf çekmeye çalışacağım diyelim. Bugün sahildeydik.

Bir de enteresan birşey farkettim. Yıllardır bu makinayı kullanıyorum ama ya çok az siyah beyaz fotoğraf çekmişim ve fark etmemişim, ya da makinamda bir sorun var. Siyah beyaz çekiyorum. Ama bilgisayarda renkli görüyorum fotoğrafları. Sonra tekrar çevirmem gerekiyor. Eğer RAW çekersek siyah beyaz sadece Nikon Capture NX kullanarak görebilirmişim. Ben PS kullanıyorum. 

Buyrun fotoğraflara. Topu topu 4 taneymiş gerçi ama olsun





7 Ocak 2012 Cumartesi

Galata'da bir gün

Bugün uzun süredir geçirmediğim gibi güzel bir haftasonuydu. Ne zamandır sanattan, sergilerden kopmuştum iyi geldi açıkçası. Önce vapurlar Karaköy'e geçtik. Vapura binince fotoğraf çekmeyi çok seviyorum, genelde pek farklı bir şey çıkmıyor ama olsun.
Karaköy'de Bankalar Caddesi'nde Garanti Bankası'nın binasında Salt Galata isminde bir sergi alanı açılmış. Esasında sadece bir sergi salonu demek doğru değil. Çok güzel bir kütüphane, kitap dükkanı, kafe, sergi salonları. Hayli emek harcanmış çok farklı bir mekandı. Mutlaka gidip görün. Giriş ücretsiz. Bir de daha önce hep kongrelerde gördüğüm ama uygulamasın hiç görmediğim bir doğal aydınlatma yöntemi gördüm. Binanın tepesine konulmuş aynalar ve alt kattaki camlar ile ışık mümkün olduğunca alt katlara iletilmiş. Daha ışıklı bir günde gitsem daha iyi gözlemleyebilirdim tabii bugün biraz zor oldu.
Doğal aydınlatma elemanları

Kütüphaneden bir görünüm

Biz Maryam Şahinyan'ın Foto Galatasaray sergisine gittik. Maryam Şahinyan Ermeni bir ailenin kızı. Ailesi 1915 olaylarında Sivas'tan İstanbul'a göç etmiş. Maryam Hanım'ın hayatı da bu göçle şekillenmiş. Babasının amatör bir hobi olarak başladığı fotoğraf Maryam Hanım'ın mesleği olmuş. Galatasaray'daki Foto Galatasaray stüdyosunda binlerce fotoğraf çekmiş. Bu sergide 1933-1985 yılları arasında çektiği fotoğrafları araştırmacı Tayfun Serttaş hem cam negatiflerden hem de siyah beyaz negatiflerden ayırmış, taramış, temizlemiş. Sonuç olarak Türkiye'nin  bir portresi çıkmış ortaya. Bir stüdyodan geçen İstanbul silueti resmen fotoğraflar. Yalnız fotoğraflar basılı değiller, karanlık bir ortamda slayt şov şeklinde görüyorsunuz.

 Cam negatifler

Slayt şov

Binanın içinin muhteşem görünüşleri

Çıkınca Tophane-i amire'deki Dali sergisine gittik. Öylesine kalabalıktı ki pek birşey anlamadım diyebilirim. Ben resim sergilerinde resimlerin önünde 10 dakika duran insanlardan değilim ama herkes resimlerin önünde o kadar çok zaman geçiriyordu ki ilerlemek mümkün değildi. Enteresan olan şey şu ki kimse resimler hakkında konuşmuyor, öylesine muhabbet ediyorlar e o zaman ilerleyin değil mi? Anladım ki kimse Dali'yi görmeye gelmemiş, Dali'ye gittim demek için gelmiş. Her bir resmin fotoğrafını çekip resimlere bakmayanlar mı istersin, her bir resmin önünde kendi fotoğraflarını çektiren mi istersin. Bu sosyal medya ve Facebook ne yazık ki içimizdeki bütün görgüsüzlüğü ortaya çıkarmış. Resmen herkes Dali sergisinde profil fotoğrafı çektiriyordu. "Ay şekerim haftasonu Dali'ye gittik, muazzamdıııııııı." Sanat görgüsüzü enteller, öyle sinirlendim ki anlatamam. Öte taraftan Dante'nin İlahi Komedyası'nın betimlendiği resimler hayli ilginçti, ben de kitabı okuma arzusu uyandırdı. Elimdeki kitaplar bitince sanırım onu okuyacağım. Bu arada Tophane-i Amire'ye giriş tam 10, öğrenci 5 lira.
Son olarak esasında giderken çektiğim bir fotoğrafı da paylaşayım. İlk okuduğumdan beri çok hoşuma gidiyor. Cevabı birisi altına yazmış, benim görüşüm daha farklı. Peki siz hangisisiniz?